Türkiye’de yaklaşık 300 bin kişide bulunan ve 3-18 yaş grubu verilerine göre de 108 bin kişinin tedavi edildiği serebral palsi hastalığında Dokuz Eylül Üniversitesi hastanesi 16 yıldır süren hizmet ve deneyimleri ile Ege Bölgesi’nde referans merkez oldu. Çocukluk çağında engelliliğe neden olan, tedavisi ömür boyu süren ve aktivite kısıtlaması, postür bozuklukları, güç kaybı, denge sorunları gibi belirtilerin öne çıktığı serebral palsi hastalığı; fizik tedavi ve rehabilitasyon, ortopedi ve travmatoloji anabilim dalları ve çocuk nörolojisi bilim dalı’nın ortak çalışmaları ile tedavi ediliyor. DEÜ Hastanesi, alanında deneyimli akademik kadro önderliğinde 2001 yılından itibaren sunduğu tedavi hizmetleri ile bu alanda öne çıkarken, “Ege Bölgesi Serebral Palsi Çalışma Grubu”nun kurulmasına da önderlik ederek deneyimlerini diğer kurumlarla paylaştı. Çocuğun erken gelişim döneminde hasara neden olan; doğum öncesi veya doğum dönemlerinde ortaya çıkabilen serebral palsi tedavisinde haftada iki gün poliklinik ve botilinum toksin uygulama hizmetiyle 1000’i aşkın hastanın arşivlerinde olduğu ve izlendiği belirtildi.
Ortopedi ve travmatoloji, fizik tedavi ve rehabilitasyon ile çocuk nörolojisi uzmanları ve fizyoterapistlerin yer aldığı Ege bölgesi Serebral Palsi Çalışma Grubu’nun yılda dört kez yapılan toplantılarına, İzmir’deki tüm üniversite ve eğitim hastanelerinin yanı sıra Celal Bayar Üniversitesi, Adnan Menderes Üniversitesi ve Pamukkale Üniversiteleri’nin katıldığı belirtildi. DEÜ Hastanesi serebral palsi ekibi, çalışmalarını halen Prof. Dr. Haluk Berk ve Prof. Dr. Can Koşay (Ortopedi ve Travmatoloji AD), Prof. Dr. Özlen Peker, Prof. Dr. Özlem El, Doç. Dr. Ebru Şahin (Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon AD) ve Doç. Dr. Erhan Bayram’dan (Çocuk Hastalıkları, Çocuk Nörolojisi Bilim Dalı) oluşan akademik kadro ile yürütüyor.
Sağlıkta pek çok ilki gerçekleştiren Dokuz Eylül Üniversitesi’nin, özellikli tedavilerde de birçok sağlık kuruluşuna örnek olduğunu belirten Rektör Prof. Dr. Adnan Kasman, “Tedavi olanaklarımız uluslararası standartlarda. Akademik bilgi ve birikimimizle sürekli güncellediğimiz dinamik yapımızla en iyi hizmeti sunmaya devam ediyoruz” dedi.
DEÜ hastanesi başhekimi Prof. Dr. Erkan Derebek de çocukluk çağından itibaren ömür boyu tedavi ve izlem gerektiren serebral palsi hastalığında yaşam kalitesini artıracak en uygun tedavi hizmetlerini çok deneyimli bir ekiple sunduklarını ifade etti, erken tanı ve tedavinin, zamanında ve sürekli tedavi yaklaşımlarının çok önemli olduğunu belirtti.
Serebral Palsi bulguları nelerdir?
Serebral palsi çocukluk çağında engelliliğe neden olan hastalıkların başında gelmektedir. Hastalarda mevcut olan motor fonksiyon bozuklukları tabloya eklenen duyu, kognitif fonksiyon, iletişim, algılama problemleri ve epileptik nöbetlerin varlığı ile çok daha ağırlaşmakta ve engellilik daha da artmaktadır. Ayrıca çocuğun büyümesi ile birlikte klinik durumda değişiklikler ortaya çıkabilmektedir. Çocuğun erken gelişim döneminde oluşan hasar kavramı serebral palsi’de temeldir ve hasarın ortaya çıkışı için hayatın doğum öncesi, hamilelik süreci ve doğum sonrası dönemlerinde olabilir. Pratik açıdan serebral palsi’ye neden olan bozukluk, etkilenen fonksiyon gelişmeden ortaya çıkmaktadır. Bu, serebral palsi’yi çocuklarda daha geç olarak ya da erişkin dönemde ortaya çıkan ve klinik görünüm olarak serebral palsi’ye benzeyen durumlardan ayırmaktadır.
Görülme sıklığı 2-2,5 /1000 olarak literatürde bildirilmektedir. Türkiye’den yapılmış bir çalışmada, sıklığı 1000 canlı doğumda 4.4 olarak bildirilmiştir. Yapılan araştırma sonuçları göz önüne alındığında Türkiye’de yaklaşık 300 bin serebral palsili bireyin bulunduğu, 3-18 yaş grubu nüfus verilerine göre ise bu yaş grubunda 108 bin serebral palsili bireyin olduğu tahmin edilmektedir. Günümüzde gelişen teknolojiler ile yoğun bakım ünitelerinde çok düşük doğum ağırlıklı ve çok erken doğan bebeklerin bakımı çok iyi yapılmaktadır. Bu bebekler serebral palsi için yüksek riskli olduğundan serebral palsi’nin görülme sıklığında bir azalma olmamaktadır.
Hastalığa sebep olan öncül faktörler neler?
Miadından önce veya sonra doğum, hamilelikteki vasküler sorunlar (preeklampsi, intrauterin büyüme geriliği), çoğul gebelik (erken doğum, ikiz eşi ölümü), anneye ait faktörler (alkol, kokain, ilaç kullanımı) enfeksiyonlar (TORCH), genetik faktörler (trombofili, inflamasyon ve koagülasyon proteinlerini kodlayan genlerde polimorfizm) gibi öncül faktörler mevcuttur. Doğum sırasında ve sonrasında çocuğun hipoksik (oksijensiz) kalması önemli bir nedendir.
Yaşam boyu sürüyor, yaşlılıkta artıyor
Yaşam boyu devam eden bu hastalık sürecinde disabilitenin yaşlanma ile arttığı bilinmektedir. Bunun en önemli nedeni beyindeki hasara bağlı kas tonusu değişiklikleri, denge sorunları, güç kaybı ve seçici hareket yetersizliği gibi birincil sorunların neden olduğu kontraktürler ve kemik deformiteler gibi ikincil sorunlardır. Ayrıca epileptik nöbetler, yutma sorunlarına bağlı olarak ortaya çıkan beslenme bozuklukları, görme ve işitme sorunları da hem başlangıçta ve hem de ilerleyen süreçte artmış disabilitenin önemli nedenleridir.
Erkan tanı ve tedavi çok önemli
Hastalığın farklı klinik görünümleri mevcuttur ve buna göre spastik, diskinetik, ataksik ve mikst tip şeklinde sınıflandırılmaktadır. Hastalık ayrıca gövde ve ekstremiteleri de farklı şekilde etkiler ve buna göre hemiplejik, diplejik ya da tüm vücut tutulumu olabilir. Tanının erken konması rehabilitasyon sürecinin olabildiğince erken başlaması için çok önemlidir. Emme güçlüğü, etraftan gelen uyarılara yanıt vermeme, havale geçirme, huzursuzluk ilk aylarda dikkati çekecek bulgular olabilir. Yine sırt üstü yatırılan çocuğun vücudunda anormal kasılma olması, 3 aylık bir bebeğin baş kontrolünün yetersiz olması, ifadesiz yüz şekli, elini sürekli yumruk pozisyonunda ve baş parmağı avuç içinde tutma, 8-9. aylarda halen dönememe, bacakların belirgin çaprazlaması, sesli ve görsel uyaranlara tepkisizlik, bir yaş öncesinde el dominansının gelişmesi önemli bulgulardır.
Serebral palsili çocukların değerlendirme ve izlem süreci pek çok disiplinin yer aldığı bir süreçtir ve hasta ve ailenin de içinde olduğu disiplinler arası yaklaşım temeldir. Çocuğun düzenli olarak izlenmesi, gelişiminin takibi ve ortaya çıkan yeni tedavi gereksinimlerinin zamanında fark edilmesi açısından önemlidir. Pediatrik nöroloji, fiziksel tıp ve rehabilitasyon ve rehabilitasyon, ortopedi ve travmatoloji, göz hastalıkları, çocuk psikiyatrisi, KBB uzman hekimleri, diş hekimleri, fizyoterapist, konuşma ve iş uğraşı terapisti, özel eğitim uzmanı ve ortotist bu ekibin elemanlarıdır.
Günümüzde serebral palsili hasta rehabilitasyonunda başarılı olmanın ön koşulları olarak; zamanında, yoğun, sürekli ve aile merkezli bir tedavi yaklaşımı gerektiği bilinmektedir. Tedavi planı yapılırken kısa sürede ulaşılabilecek hedefler seçilmesi ve bu sürecin objektif olarak izlenmesi, hastanın mevcut fonksiyonel durumunun değerlendirilmesi ve tedavi hedeflerinin yaşa göre planlanması önemlidir. Böylece çocuğun sağlıklı kalmasını sağlamak ve çocuk ve ailenin yaşam kalitesini arttırmak mümkün olabilmektedir.