Otizm, yaşamın erken dönemlerinde başlayan, sosyal beceri ve iletişim kapasitesini etkileyen özel bir beyin gelişim bozukluğudur.
Otizmin tıp dünyasında tanımlanması nispeten yakın dönemde olmuştur.
Otizm ilk kez 1943 yılında, Leo Kanner adlı bir psikiyatrist tarafından tanımlanmıştır. İlk tanımlandığı tarihten bu yana farklı isimlerle adlandırılmıştır. Psikiyatrinin en son kabul ettiği tanılama sistemine göre en son adlandırması “Otizm Spektrum Bozukluğu”dur. Spektrum ifadesi, otizmin pek çok farklı görünümde olabileceğini belirtir. Otizm; sosyal beceri ve İletişimin hiç olmadığı gruptan, çok silik belirtilerin olduğu gruba kadar bir yelpazede yer alabilir.
Geçmiş dönemlerde otizmin nadir görülen bir beyin gelişim sorunu olduğu düşünülmekteydi. Günümüzde otizmin yaklaşık yetmiş kişide bir görüldüğünü bilmekteyiz. Erkek çocuklarda, kızlara göre yaklaşık 4,5 kat daha fazla görülmektedir. Bu sıklık otizmi nadir görülen bozukluklar grubundan çıkarmaktadır.
Otizme neyin yol açtığını henüz bilememekteyiz. Ancak otizm, beynin en karmaşık yapısını ilgilendiren bir bozukluktur. Bu karmaşık yapının bilimsel adı fronto-temporal sistemdir. Bu sistemin sağlıklı gelişebilmesi için çok fazla gen ve erken gelişimde ortaya çıkan moleküllerin işbirliği gerekmektedir. Bu alanlardaki çok farklı sorunların ortak sonuç olarak otizme yol açtığı düşünülmektedir.
Annebaba tutumu ve davranışları genel anlamda otizme yol açmazken, uygun annebaba tutum ve davranışları otizmin tedavisinde çok önemlidir.
Otizmin tedavisinde maalesef doğrudan otistik belirtileri iyileştiren bir ilaç tedavisi mevcut değildir. Otizmin tedavisinde, üç yaşından önce, yani erken dönemde başlayan uygun özel eğitim çok önemlidir. Erken dönemde başlatılan uygun özel eğitim; konuşma, dikkat, davranım kontrolü ve sosyal becerileri gelişmesini sağlamada çok önemlidir.Bu nedenle erken tanı ve uygun eğitim yönlendirmesi şarttır.
Bunun sağlanabilmesi için toplum düzeyinde ve hekimler arasında da otizmin temel belirtilerinin tanınması çok önemlidir.
Eğer çocuk ilgisini ve mutluluğunu paylaşmıyorsa, duruma uygun uygun yüz ifadesi yok ve göz ilişkisi kurmuyorsa, 18 aylık iken kelime düzeyinde konuşmuyor, 2 yaşında iken basit iki kelimeli cümleler kurmuyorsa, ismiyle seslenildiğinde bakmıyorsa, oyuncaklarla oynamıyorsa, özellikle üç yaşından sonra tekrarlayan ve basmakalıp hareketler sergiliyorsa, herhangi bir yaşta, sosyal beceri ve iletişim kapasitesinde gerileme varsa en kısa sürede bir çocuk psikiyatristine başvurmak gerekmektedir.
Doç. Dr. H. Burak Baykara
Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi
Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı
Öğretim Üyesi