Parkinson hastalığının motor bulguları beyinde hareketlerimizden sorumlu olan hücrelerin ufak bir bölümünün hasara uğraması ve eksilmesi (dejenerasyon) sonucu ortaya çıkar. Bu hücreler bilgileri bir sinir hücresinden diğerine gönderen dopamin adı verilen kimyasal bir madde salgılar. Beyinde yeterli dopamin yapılamazsa hareket ve duruş işlevleri etkilenerek Parkinson hastalığı belirtileri ortaya çıkar. Dopamin eksikliğinin temel belirtileri hareketlerde yavaşlama, hareket yeteneğinin azalması ve titremedir. Hastalık yavaş bir şekilde ilerler. Hastadan hastaya belirtilerin varlığı, şiddeti ve hastalığın ilerleme hızı farklıdır.
Parkinson hastalığı, yavaş ilerleyici beyin hücrelerinde kayıp ile seyreden bir beyin hastalığıdır. Bu tür hücre kaybı ile giden, sinsi başlayan ve yavaş seyreden hastalıklara nörodejeneratif hastalıklar denilmektedir. Parkinson hastalığı, Alzheimer hastalığından sonra en sık görülen nörodejeneratif hastalıktır. Parkinson hastalığının en erken belirtileri enterik sinir sistemi, alt beyin sapı ve koku yollarında ortaya çıkmaktadır. Koku duyusu kaybı veya azalması, uyku bozuklukları ve kabızlık, sonraki aşamada ise titreme ve hareketlerde yavaşlama gibi motor belirtiler görülmektedir. Hastalık genellikle motor semptomlarla tanı almaktadır.
Parkinson hastalığı tipik olarak orta ve ileri yaşın hastalığı olup, ortalama 60 yaş civarında başlar. Hastalık genç yaşlarda da başlayabilmektedir. Ancak yaşlanma ile görülme sıklığı artmaktadır. Yapılan çalışmalar, Parkinson hastalığının erkeklerde kadınlara göre biraz daha sık görüldüğünü göstermektedir.
Hastalığın asıl belirtileri hareket ile ilgili (motor) belirtiler olsa da son yıllarda hastalığın hareket etkilenmesinden önce koku alma sorunu, kabızlık, depresyon, uyku problemleri ve omuz ağrısı gibi sorunlarla başlayabildiği saptanmıştır. Parkinsonizmin temel görüntüsü hareketlerde yavaşlama ve hareket miktarının azalmasıdır. Titreme, Parkinson hastalarının yaklaşık olarak %50 ile %75 kadarında başlangıç bulgusudur. Hastaların bir bölümünde titreme hiç görülmeyebilir. Bazen erken bulgular çok silik olabilir, öyle ki aylarca fark edilmeyebilir. Başlangıçta sıklıkla bir beden yarısında veya yalnızca bir kol veya bacakta ortaya çıkan belirtiler zaman içinde tipik olarak bir beden yarısında belirgin olmak üzere iki yanlı tutulmaya yol açar.
Başlıca belirti ve bulgular şunlardır: Titreme, hareketlerde yavaşlama, bir veya daha fazla uzuvda (kol veya bacak) kasılma, yürürken kolları sallamama, konuşurken mimikler ve jestler gibi hareketlerin kaybı, yavaş, ufak adımlı veya ayak sürüyerek yürüme, vücut duruşunun öne eğik şekil alması, yumuşak ve alçak sesle, monoton konuşma, el yazısında küçülme, okunaksız olması, ağızdan salya sızması, yutkunma güçlüğü, halsizlik, yorgunluk, ruh hali değişiklikleri, ruhsal çöküntü hali (depresyon), nedensiz sıkıntılar, kabızlık, aşırı terleme, tansiyon düşmesi, ağrı, kas spazmları.
Titreme genellikle ellerde dinlenme halinde iken ortaya çıkar, stresle artar. Ellerin dışında ayaklar, çene ve dudakta da titreme olabilir. Hareketlerdeki yavaşlık çok belirgin olduğu zaman hastalar en basit günlük işlerinde bile yakınlarının yardımına gereksinim gösterebilir. Parkinson hastalığının şu andaki tedavileri semptomlara yönelik tedavilerdir. Bu konuda çok etkili farmakolojik ajanlarımız mevcut. Parkinson hastalığı bu konuda diğer nörodejeneratif hastalıklara öncülük yaptığı gibi halen onlara göre daha başarılı tedavi edilebilir olma avantajını koruyor.
Parkinson hastalığının tedavisine tanıyı takiben ağızdan verilen ilaçlar ile başlanır. Bu amaçla kullanılan çok sayıda ilaç seçeneği bulunmaktadır. Hangi ilaç grubunun seçileceğine, hastanın yaşı, belirtilerinin ağırlığı ve niteliği (titreme veya yavaşlıktan hangisinin ön planda olduğu), tanı alana kadar geçen sürenin uzunluğu, belirtilerin ne kadar işlevsel veya sosyal sorun oluşturduğu ve nihayet hastanın eşlik eden genel sağlık sorunları gibi faktörlerin hepsi bir arada dikkate alınarak karar verilir.
Tüm bu ilaçların, hasta ve yakınlarınca ismen ve dozları bilinerek tanınması, mutlaka uzman hekimce önerilen doz ve saatlerde alınması, Beklenen etki ve olası yan etkilerinin bilinerek yakından takibi, düzenli doktor kontrolleri ile dozların gözden geçirilmesi, gerekirse ayarlanması, yan etkilere karşı etkin tedbirlerin zamanında devreye konulması gereklidir.
Parkinson hastalığı ilerledikçe ağızdan alınan ilaçlar giderek yetersiz kalabilir, daha sık veya daha yüksek dozlarda alınmaları gerekebilir, bu da yan etkilerin artmasına yol açabilir. Eğer tüm ayarlamalara karşın hastanın yavaş/donuk olduğu dönemler günde toplam 4-5 saatten daha fazlaya ulaşır, iyilik dönemleri de istemsiz hareketler gibi yan etkilerden dolayı yeterince iyi geçmezse cerrahi yöntemler düşünülür.
Cerrahi öncesi veya cerrahiye uygun olmayan hastalarda kullanılabilecek iki yöntem daha vardır. Bu yöntemlerden birinde ilaç cilt altına konulan küçük bir iğne ve buna bağlı bir pompa aracılığıyla sürekli verilirken, diğer yöntemde karından açılan küçük bir delikten bağırsağa uzatılan küçük bir hortum ve bir pompa aracılığıyla ilacın sürekli uygulanması gerçekleştirilir.
Parkinson hastalığının ameliyat ile tedavisi, uygun hastalarda yararlı olabilir. Yakma (ablasyon) ve beyin pili (derin beyin stimülasyonu) olarak bilinen bu yöntemler her hasta için uygun değildir. Ameliyat kararı için önce Parkinson hastalığı tedavisinde deneyimli bir nöroloji uzmanı tarafından doğru tanı konulduğundan ve en uygun ilaç tedavisinin uygulandığından emin olunmalıdır.
Parkinson hastalığının tedavisinde kullanılan hiç bir cerrahi yöntem hastalığı tamamen ortadan kaldırmaz. Hastaların hemen hepsi ameliyattan sonra da Parkinson hastalığı için ilaçları kullanmaya devam ederler. Yapılan bilimsel çalışmalar, cerrahi tedavi sonrasında hastalık belirtilerinin %50 ve ilaç gereksiniminin %80 oranında azalabildiğini göstermiştir. Bu oranlar her hasta için bireysel değişkenlik gösterir.
Parkinson hastalığında araştırılan yeni tedavi yöntemleri ise kök hücre araştırmaları, hücre nakli yöntemleri, gen tedavileri ve büyüme faktörü yöntemleri ile aşı araştırmaları olarak özetlenebilir. Şu an için klinik kullanıma bu tedavilerin hiçbiri yansımamıştır. Yeni bir tedavi yönteminin hastaların kullanımına girmesi süreci yıllar süren kapsamlı araştırmaları gerektirmektedir. Yukarıdaki yöntemlerin biri ya da birkaçı olumlu sonuçlandığı takdirde önümüzdeki dönemde Parkinson hastalığının tedavisinde önemli gelişmeler söz konusu olacaktır.
Bugün için Dünyada 10 milyon, ülkemizde 150.000 civarında Parkinson hastası olduğunu tahmin etmekteyiz. Parkinson hastalığının gelişimi için en önemli risk faktörü, yaşlanma olarak tanımlanmıştır. Toplumlar yaşlandıkça görülme oranındaki artış aslında aciliyet göstermektedir. Dünyanın en kalabalık ülkelerinde, 2030 yılına kadar Parkinson hastalarının nerdeyse 2 katına çıkarak 30 milyona ulaşacağını düşünmek korkutucudur. Eğer hepimiz 100 yaşın üzerine kadar yaşayacak olursak büyük olasılıkla bu hastalıkla karşı karşıya kalacağız.
Prof. Dr. Raif Çakmur’un Yönetim Kurulu Başkanlığını yürüttüğü Türkiye Parkinson Hastalığı Derneği (TPHD); Parkinson hastalığının toplumda bilinirliğini artırmayı, doğru tanınmasını sağlamayı ve bu hastalık ile ilgili bilgiyi hekimlere ve topluma aktarmayı amaçlamaktadır. TPHD, toplumda Parkinson hastalığına karşı farkındalığı artırmak amacıyla zaman zaman yerel toplantılar düzenlemekte, son yıllarda daha düzenli olmak üzere her yıl Nisan ayında özellikle “11 Nisan Parkinson Hastalığı Günü” haftasında yazılı-görsel medya üzerinden tanıtıcı çalışmalar yapmaktadır. Derneğin bir diğer amacı da Parkinson ve benzeri hastalıklarda eğitim ve araştırmalara öncülük ederek hastaların yaşam kalitesini artırmaktır. Bu amaçla yaklaşık 20 yıldır Parkinson hastalığı ve hareket bozukluklarında nöroloji uzmanlarına yönelik, her yıl dönüşümlü olarak kongre (Ulusal PH ve Hareket Bozuklukları Kongresi) ya da sempozyum (Parkinson Hastalığı derneği Sempozyumu) düzenlemektedir.
Prof. Dr. Raif Çakmur
Nöroloji Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi
Türkiye Parkinson Hastalığı Derneği Yönetim Kurulu Başkanı