DEÜ’DEN DEV SAĞLIK YATIRIMI
Türkiye’nin yükseköğretimdeki marka kurumlarından biri olan Dokuz Eylül Üniversitesi (DEÜ), İnciraltı’nda bulunan Sağlık Yerleşkesinde Hemşirelik Fakültesi derslik binası için temel atma töreni gerçekleştirdi. Törende konuşan DEÜ Rektör Vekili Prof. Dr. Erdal Çelik, “DEÜ, sağlık sektörünün ihtiyaç duyduğu nitelikli işgücü ihtiyacını insana ve altyapıya yaptığı yatırımlarla karşılamaya devam ediyor” dedi.
Sağlık Yerleşkesinde yaklaşık 6 bin metrekare alan üzerine inşa edilecek 8 derslik ve 4 amfinin yer alacağı 4 katlı Hemşirelik Fakültesi derslik binasının temeli, DEÜ Rektör Vekili Prof. Dr. Erdal Çelik, çok sayıda akademisyen ve davetlilerin katıldığı törenle atıldı. Açılışta konuşan DEÜ Rektör Vekili Erdal Çelik, sağlık sektörünün vazgeçilmez unsuru olan hemşire adaylarının, daha iyi şartlarda eğitim almasını sağlayacak yeni bir yatırımın temelini atmak için bir araya geldiklerini söyledi. Rektör Vekili Erdal Çelik, Hemşirelik Fakültesi’nin derslik ihtiyacının bulunduğunu kaydederek, “Güzel İzmir’in sağlık alanındaki kent vizyonunu iyi biliyoruz. Devletimizin öncülüğünde hayata geçen bu vizyona değer katmak, Dokuz Eylül Üniversitesi olarak bizim öncelikli görevimizi oluşturuyor. Sonuçta biz, hastanesi ile Ege Bölgesi’ne hizmet veren; tıp ve hemşirelik fakülteleriyle nitelikli insan gücü yetiştiren; sağlık temalı teknoparkı ile özel sektörü destekleyen; Biyotıp ve Genom Enstitüsü ile de ilaç alanında inovatif araştırmalar yapabilen büyük bir kurumuz. Sağlık ve Onkoloji alanında enstitü seviyesinde eğitim veren üniversitemiz, bu niteliklerinden ötürüdür ki sağlık alanındaki her yatırımı son derece ciddiyetle ve samimiyetle yapmaya gayret ediyor” dedi.
İNSANA YATIRIM YAPIYORUZ
“Biz, sağlık sektörüne yönelik her yatırımı ve her başarılı girişimi, üniversitemize kazandırılması gereken değer olarak görüyoruz” diyen Rektör Vekili Erdal Çelik, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Şunu söylemek isterim ki, devasa yatırımlar kadar öğrencilerimizin huzur içinde rahatça eğitim alması da bizler için önemli. Çünkü bizim anlayışımız, niteliğin ve niceliğin bir arada olmasını içeriyor. Dolayısıyla şu an imkânımız neye yetiyorsa onu yapmaktan asla geri kalmıyoruz. Temel amacımız, her zaman yeni güne umutla başlamak ve umudumuzu gençlerimize verebilmektir. Biz, yüzünü bilime dönen; insani ve vicdani değerleri yücelten; insana yatırım yapan bir kurumuz. Başarımızın ve köklü mirasımızın sırrı da buradan geliyor. Birazdan temelini atacağımız derslik binamız, toplam 5 bin 742 metrekare alan üzerine inşa edilecek. 12 milyon liraya mal olan ve toplam 4 kattan oluşacak binanın ilk iki katında 8 derslik; son iki katında ise 4 amfi yer alacak. Bodrum katındaki okuma salonu ve bilgisayar laboratuvarıyla bu yatırım, başta öğrencilerimiz olmak üzere akademik ve idari personelimizin ihtiyaçlarına cevap verecek.”
YÖNETİME TEŞEKKÜR
DEÜ Hemşirelik Fakültesi Dekan Vekili Prof. Dr. Şeyda Seren İntepeler de, eğitim faaliyetlerinin yürütülmesinin, uygun ve yeterli fiziki ortamlar ile mümkün olabildiğini kaydederek, destek veren üniversite yönetimine teşekkür etti.
DEÜ HASTANESİNDE BAŞLADI TÜM TÜRKİYE’YE ÖRNEK OLDU
Emekli Öğretmen Fatma Özkan‘ın çabalarıyla Dokuz Eylül Üniversitesi Hastanesi’nde F. Sultan ERGÜN tarafından kurulan Gezici Kütüphane, dördüncü yılında diğer hastanelere örnek olmaya devam ediyor. Kurulduğunda raflarında yalnızca 250 kitap bulunan Gezici Kütüphane, bugün 10000’i aşkın kitapla DEÜ Hastanesi’ndeki hasta, hasta yakını ve personele hizmet veriyor.
Dokuz Eylül Üniversitesi Hastanesi Başhekimi Prof. Dr. Mete Edizer, Kütüphaneler Haftası nedeniyle, tamamı bağışlarla oluşan kütüphaneye katkı verenlere teşekkür etmek için bir tören düzenledi. Kütüphanenin kuruluşundan bu yana sorumluluğunu da gönüllü olarak yürüten Fatma Sultan Ergün bu güzel günde Gezici Kütüphanenin aşamalarını, dünden bugüne özetledi. Sadece bir fikirle başlayan projenin bugünlere ulaşmasında emeği olan herkese teşekkürlerini sunan Ergün, kütüphanenin büyütülebilmesi için yer talebinde bulundu.
Gezici Kütüphanenin fikir annesi Fatma Özkan; “Dört yıl önce Sultan Hanım’la birlikte bir kitap bir dokunuş düşüncesiyle başladığımız projemize inançla devam ettik.. Proje yürüdü, hedefine ulaştı ve hedefi geçmiş olacak ki kitaplar artık ayrılan alana sığmıyor. Yeni bir yer talep ediliyor. Bu konuda kendimi çok zengin hissediyorum” diyerek duygularını paylaştı.
Törende konuşan DEÜ Hastanesi Başhekimi Prof. Dr. Mete Edizer ise, okumanın ne denli önemli bir konu olduğuna değinerek “ Kur’an –ı Kerim’in ilk Ayeti de ‘oku’ diye başlar. Bugün burada olmaktan çok mutluyum. Fatma Hocam Gerçekten çok özelsiniz” diye konuştu. Dokuz Eylül Üniversitesi’nin birçok alanda ilklerin öncüsü olduğuna da değinen Prof. Edizer, DEÜ’nün kurulmuş araştırma uygulama merkezleri ile öncü konumuna devam edeceğinin altını çizdi.
Konuşmaların ardından Gezici Kütüphaneye en çok kitap bağışında bulunan hasta, hasta yakınları, öğretim üyeleri ve personelden oluşan yaklaşık 50 kişiye katkıları için Teşekkür Belgesi takdim edilirken katılımcılar arasında duygusal anlar yaşandı.
DEÜ Hastanesi Gezici Kütüphanede, tamamı bağışlarla toplanan 10.800 kitap, çocuk ve yetişkinler için tasarlanan arabalar ile her gün hasta ve hasta yakınlarına kitap okuma yoluyla hastalıklarını unutturmaya çalışıyor. Hastane personelinin okuma alışkanlığına da katkıda bulunan gezici kütüphane Hastanenin 6. Katında her gün 08.00 – 17.00 saatleri arasında hizmet veriyor.
KİŞİSEL GELİŞİM SEMİNERLERİ EĞİTİCİLERİNE İÇTEN TEŞEKKÜR
Dokuz Eylül Üniversitesi Hastanesi‘nde, Başhekim Yardımcısı Prof. Dr. Aynur Akay önderliğinde başlayan ve ‘İlişkiler arası Çatışmada Kriz Yönetimi’, ‘Stres ve Başa Çıkma Yolları ile Ekip Çalışması’, ‘İletişim’ ve ‘ Psikodrama Uygulamaları’ başlıklarıyla yaklaşık beş hafta süren ‘Kişisel Gelişim Seminerleri’ başarıyla tamamlandı.
Uzm. Hemşire Hülya Duman ve İdari Sorumlu S. Başak Kaya’nın organizasyonu ile DEÜ Hastanesi Psikologları Meral Avcı ve Esmahan Orçın, Uzm. Hemşire Hülya Duman ile alanının en başarılı isimlerinden duayen Hocalarımızdan Emekli Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ayşen Baykara’nın çok değerli katkılarıyla tamamlanan seminerlerde emeği geçenlere teşekkür etmek amacıyla bir etkinlik düzenlendi. Dokuz Eylül Üniversitesi Hastanesi Başhekimi Prof. Dr. Mete Edizer, Başhekim Yardımcıları Prof. Dr. Aynur Akay, Doç. Dr. Serdar Bayrak, Hastane Başmüdür V. İsmet Utangan ve Hemşirelik Hizmetleri Müdürü Ebru Melek Benligül’ün katılımıyla düzenlenen etkinlikte; eğitimlere katkıda bulunanlara teşekkür edilerek, eğitim sürecinde yaşanan olumlu ve olumsuz yönler konusunda geribildirimler verildi.
Uzm. Hemşire Hülya Duman, bir süre önce uygulamaya koydukları eğitimlerin sürecini anlatarak, ‘Bugün burada olmamızın nedeni; teşekkür etmek ve hem bir arada olmak hem de bu süreç boyunca birikmiş sorunları paylaşmak. Katkısı bulunan herkese teşekkürlerimi sunuyorum’ dedi.
Kişisel gelişim seminerleri kapsamında, “Psikodrama Uygulamaları” başlığı altında bir seminer veren Prof. Dr. Ayşen Baykara; burada bulunmaktan ve bu eğitimlere katkı vermekten duyduğu mutluluğu dile getirerek, ‘ Eğitimleri verenlerden çok eğitim alan gruplardan geribildirim almalıyız. İnsan davranışlarında farklılık bekliyorsak bunun davranışa yansıması için süreklilik şarttır. İnsanların eğitim alması ve donanmasının asıl sebebi paylaşımdır. Yaptığımız eğitimler özellikle bazı gruplara çok yardımcı oldu ve çok kalabalık bir gruba ulaştık. Sürekliliği önemsiyorum, bazı gruplarla tekrar çalışılması gerektiğini düşünüyorum. Her zaman yardıma hazırım’ dedi.
Eğitimlerde görev alan Psikolog Meral Avcı, üç ay süre ile devam eden eğitimlerin güzel ve keyifli geçtiğini belirterek, ‘Devam eden eğitimler içerisinde yer almak isterim’ dedi. Avcı, Hastane personeli ile çalışırken özellikle olumsuz duyguların açığa çıkabilmesi için güvenli bir ortam kurulabilmesinin önemine değinerek, içinde bulunmaktan çok mutlu olduğu bir iş olduğunu söyledi.
‘Stres ve Başa Çıkma Yolları’ ve ‘Ekip Çalışması’ Eğitimlerini veren Psikolog Esmahan Orçın’da, ‘Bölümdeki işler ile birlikte düşünüldüğünde süreç yorucu idi ama aynı zamanda çok da keyifli idi. Sadece Faturalama Birimi ile başlayan eğitimler Hastane bünyesine yayıldı. Farklı grupların farklı dinamikleri var aslında ve asıl sorun bazı gruplarda eğitime karşı gösterilen dirençti. Belki de bu gruplara ayrı bir planlama yapmalıyız ve eğitimlere devam etmeliyiz’ diye konuştu.
Başhekim Prof. Dr. Mete Edizer; DEÜ Hastanesi’nde doğru örnek sayısını arttırmaya çalıştıklarının altını çizerek, bu tür eğitimlerin kurum aidiyetini arttırması açısından önemli olduğunu söyledi ve emeği geçenlere teşekkür etti. Güzel ve verimli geçen değerlendirmenin ardından Prof. Dr. Mete Edizer tarafından, Prof. Dr. Ayşen Baykara, Prof. Dr. Aynur Akay, Psikolog Esmahan Orçın, Psikolog Meral Avcı, Uzm. Hemşire Hülya Duman ve İdari Sorumlu S. Başak Kaya’ya teşekkür çiçeği verildi.
Akupunktur ve Moksibüsyon “Geleneksel Tıbbın Yeniden Keşfi”
Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi, İkuei Medical College ve Japonya İzmir Kültürlerarası Dostluk Derneği tarafından ortaklaşa düzenlenen “Akupunktur ve Moksibüsyon Semineri” Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Derslikler Grubu Konferans Salonu’nda yapıldı.
İkuei Medikal College Akupunktur ve Moksibüsyon Bölüm Başkanı Prof. Dr. Akira Yoshihara, İkuei Medikal College Uzmanı Dr. Susumi Odai ve DEÜ Hastanesi Başhekimi Prof. Dr. Mete Edizer’in konuşmacı olarak katıldığı seminer Japonya’dan gelen bilim adamlarının yaptığı uygulamalarla izleyenleri Akupunktur ve Moksibüsyon konularında bilgilendirdi.
Seminerin açılış kısmında konuşan Prof. Dr. Mete Edizer, ‘ Her ne kadar Çin Tıbbı olarak geçse de akupunkturun Çin Tıbbı olmadığını vurguluyoruz. Akupunkturun özü Çinlilerden çok daha eski tarihlere dayanıyor. Japon bilim adamlarının her zaman çok güzel çalışmaları oldu.’ diyerek sözlerine şöyle devam etti; ‘ İğne batırma tekniği konusunda sadece tek bir cümle söyleyeceğim. Ben her zaman Japon ekolü olan yüzeyel iğne takmayı tercih ettim. Bu işin sınırlarını çizen aslında Japon bilim adamları oldu. Kendilerini şimdiden tebrik ediyor ve aramızda oldukları için çok teşekkür ediyorum. Akademik eğitim nasıl yaşam boyu devam ediyorsa akupunkturda da iğneyi her batırdığımda yeni bir şey öğreniyorum. Bu işin ucu bucağı yok ve büyük ihtimalle öleceğimiz güne kadar da hep satır satır öğrenmeye devam edeceğiz. Yaklaşık 11-12 yıldır bu işin içindeyim ve şu an aranızda en heyecanlı olan benim. Kendime göre naçizane bir kitap yazdım ve daha iyisini nasıl yaparım diye düşünürken böyle başarılı iki bilim adamı ile birlikte olup onların da görüşünü alma şansını buldum.’
Konuşmasına Üniversitemizin ‘Endüstri 4.0’ projesinin pilot üniversitelerinden biri olduğunun altını çizerek devam eden Edizer, bu proje sayesinde öğrenci değişim kapasitesinin ERASMUS programının sağladığı olanakların çok üzerinde artacağını söyleyerek, konuğumuz olan Japon Bilim adamının da kendisi gibi Anatomi üzerine çalıştığını ve bunun kendisi için çok büyük bir şans olduğunu söyleyerek sözü Prof. Dr. Akira Yoshihara’ya bıraktı.
Prof. Dr. Akira Yoshihara, Japonca simultane tercüman eşliğinde yaptığı sunumunu tamamen Türkçe hazırlayarak izleyenlere anlamlı bir jest yaptığı konuşmasına burada bulunmaktan duyduğu memnuniyeti dile getirerek başladı ve Üniversitemize davet edildiği için teşekkürlerini sundu. Yoshihara, Japonya’da kullanılan akupunktur tekniklerinden ama bunlar arasında özellikle gebelikte kullanılan yöntemlerden söz ettiği konuşmasında akupunktur ve moksibüsyon üzerine genel bilgilerden söz ederek başladığı sunumunda bu iki tedavinin ana hatlarına ve tıbbi kanıtlarına değindi. Katılanların ilgiyle izlediği konuşmanın ardından salonda bulunanlar arasından alınan gönüllülere Dr. Susumi Odai tarafından akupunktur ve moksibüsyon tedavileri uygulandı.
Oldukça ilgi çekici geçen uygulamaların ardında geçilen soru cevap bölümünde Prof. Dr. Mete Edizer, akupunktur ve moksibüsyon tedavilerinin kalıcı olup olmadığı sorusuna, tedavilerin kalıcı olduğunu ama günümüz dünyasında sürekli dışarıdan gelen travmalara maruz kaldığımızı belirterek bu etkiler yoluyla iki üç yıl içerisinde vücut dengesinin yeniden bozulduğunu söyledi. Edizer; ‘Sizlere önerim suyu özellikle gün içerisinde içmeniz. Suyu içerken de mecburen kullandığımız şişelerin ağzını açarak suyun oksijen ile temas etmesini sağlayarak içmeliyiz. Çünkü suyun bir hafızası var ve bizler bu hafızayı suyu plastik şişelere hapsederek bozuyoruz.’ diyerek çevresel etmenlerden korunmamız gerektiğine dikkat çekti.
Fedakârca acil tıp hizmeti vermeye çalışan ATT ve Paramediklerimizin ‘Acil Tıp Teknisyenleri ve Teknikerleri Günü’nü kutlarım
Üniversite Yönetim Kurulu Hastanemiz Başhekimliğinde Yapıldı
DOKUZ EYLÜL TIP FAKÜLTESİNİN GURUR GÜNÜ DEÜ TIP DA 40. YIL ÇOŞKUSU
Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi’nin 40. Kuruluş Yıldönümü, düzenlenen bir törenle kutlandı. Yoğun ilginin olduğu etkinlikte konuşan DEÜ Rektör Vekili Prof. Dr. Erdal Çelik, Tıp Fakültesinin Dokuz Eylül Üniversitesi’nin ana damarlarından biri olarak, 40 yıldır insanlara umut olduğunu söyledi.
Türkiye’nin en köklü kurumlarından biri olan Dokuz Eylül Üniversitesi (DEÜ) Tıp Fakültesi’nin 40. Kuruluş yıldönümünü, düzenlenen bir törenle kutladı. Fakültenin konferans salonunda idari ve akademik personelin yanı sıra çok sayıda davetlinin katılımıyla gerçekleştirilen program, halk oyunları gösterisiyle renklenirken Fakülte tarihini anlatan video izleyenlerden beğeni topladı. Fakültede 15. ve 30. yıllarını tamamlayan akademik ve idari personele ‘teşekkür’ plaketlerinin de verildiği etkinlikte konuşan DEÜ Rektör Vekili Prof. Dr. Erdal Çelik, Tıp Fakültesinin Dokuz Eylül Üniversitesi’nin ana damarlarından biri olarak, 40 yıldır insanlara umut olduğunu söyledi.
Dokuz Eylül Üniversitesi önceki Rektörü Prof. Dr. Mehmet Füzün, Dokuz Eylül Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Hikmet Hüseyin Çatal ve Genel Sekter Yrd. Doç. Dr. Recep Yiğit’in de hazır bulunduğu programda konuşan Çelik, “Türkiye’nin en köklü yükseköğretim kurumlarından biri olarak bilim dünyasına ve insanlığın geleceği adına hizmet etmek için aralıksız çalışıyoruz. Bunu yaparken de akıl ve mantığı bir arada kullanıyor; ilkelerimizden asla ödün vermiyoruz. Büyük bir ailenin güçlü bireyleri olarak bizler, her sabah yeni bir güne umutla başlıyor; geçmişten aldığımız birikimlerle dikkatlice rotamızı çiziyoruz. Tıp Fakültemiz ise bu ailenin ana damarlarından biri olarak, 40 yıldır yetiştirdiği hekimleriyle insanlara umut oluyor” diye konuştu.
AKILLI HASTANE MODELİ
Tıp eğitimi metodolojilerine daha fazla ağırlık vereceklerini kaydeden Çelik, “Önümüzdeki dönemde birçok çalışmayı hayata geçirecek; eğitimde Endüstri 4.0 kavramına öncelik vereceğiz. Bu sayede sanal eğitim ve elektronik fakülte konusunda çalışmalar yapacağız. Etkin öğrenmeyi sağlamak için üç boyutlu animasyonlar oluşturacağız. Yapay zekayı kullanacak; anlık veriler elde edeceğiz. Böylece Endüstri 4.0’ı tıp eğitim süreçlerine uygulayarak akıllı eğitimi ve akıllı hastaneyi hayata geçireceğiz. Bu hedeflerimizden bazılarını yürüttüğümüz çalışmalarla hayata geçirdik ve ilk örneklerini merkez laboratuvarımızda başlattık” diye konuştu.
EVRENSEL SAĞLIK HİZMETİ VURGUSU
Fakültelerinin kurulduğu günden bu yana birçok önemli dönemeci geride bıraktığını kaydeden DEÜ Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Oğuz Dicle, “Fakültemiz bir kurum için inanılmaz bir değişim ve dönüşüm göstererek bugünlere geldi. Ülkemizin her yönüyle gelişmiş ve yaşamak için ilk sıralarda tercih edilen kentlerinden biri olan İzmir’de, ulusal ve uluslararası düzeyde tanınmışlığa ve temsil yeteneğine sahip olan Fakültemiz, eğitim ve araştırma faaliyetlerindeki önemli altyapılarından biri olan hastanesiyle birlikte nitelikli insan gücü olan hekimleri sağlık alanına kazandırıyor. Bunu yaparken toplumumuza da yüksek kalitede ve evrensel nitelikte sağlık hizmeti veriyor” dedi.
İNSANA DOKUNMAK GEREKİYOR
Üniversite hastanesinde birçok değişim ve dönüşümün yaşadığını vurgulayan DEÜ Hastanesi Başhekimi Prof. Dr. Mete Edizer ise Endüstri 4.0 olmak üzere birçok konuya önem verdiklerini belirterek, “Yine de her şeyin makineleşmemesi gerektiğini düşünüyorum. Biz, hekimler olarak önce insana dokunmalıyız ve bunu öğretmeliyiz. Meslek hayatımda benim gördüğüm en önemli şey hastasına dokunan hekimin iyi olduğudur. Bugüne kadar bizlere destek olan öğretim üyelerimize ve çalışanlarımıza da teşekkür ediyoruz” diye konuştu.
TESADÜF DEĞİL
Mezunlar Derneği adına konuşan Prof. Dr. Hakan Abacıoğlu ise bu etkinlikte olmaktan onur duyduğunu kaydederek, şunları söyledi: “Kurulduğu günden bu yana binlerce başarılı hekimi başarıyla yetiştirmesi tesadüf değildir. Fakültenin binlerce harika öyküsü var. Bu kurumun bir parçası olmaktan gurur duyuyorum.” Konuşmaların ardından halk oyunları gösterisi ve plaket sunumu ile tören sona erdi.
18 Mart Şehitleri Anma Günü ve Çanakkale Deniz Zaferi’nin 103. Yıldönümü
14 Mart Tıp Bayramı Kutlaması
NEHİR’İN ADI DOKUZ EYLÜL ÜNİVERSİTESİ HASTANESİ OYUN ODASINDA YAŞAYACAK
Dokuz Eylül Üniversitesi Hastanesi’nde KAÇUV ve ÇOYAK’ın desteğiyle yenilenen çocuk oyun alanı hizmete açıldı. DEÜ Hastanesi Başhekimi Prof. Dr. Mete Edizer, hastanenin diğer bölümlerinde de yapısal yenilemelerin devam ettiğini, sponsor ve bağışçıların desteğiyle maliyetin üniversite bütçesine olan yükünün mümkün olduğunca düşürüldüğünü söyledi.
Dokuz Eylül Üniversitesi Hastanesi Hematoloji ve Onkoloji servisinde yer alan çocuk odası yenilendi. Kanserli Çocuklara Umut Vakfı (KAÇUV) ve Nehir'in Çocukça Yaşam Gönüllülerinin (ÇOYAG) bağışıyla yenilenen çocuk odası düzenlenen törenle hizmete açıldı. Açılış töreninde konuşan DEÜ Hastanesi Başhekimi Prof. Dr. Mete Edizer, hastanenin diğer bölümlerinde de yapısal yenilemelerin devam ettiğini hatırlatarak, “STK, dernek ve vakıflarla işbirliği yaparak yenileme maliyetlerini azaltıyoruz. Böylece üniversite bütçesindeki yükü biraz olsun azaltmayı hedefliyoruz. Hastanemizin hematoloji ve onkoloji servislerinde tedavi gören çocuklar ve aileleri yenilenen çocuk odasında kaliteli zaman geçirmenin yanı sıra mutfakta çocuklar için yemek de pişirebilecekler” diye konuştu.
NEHİR'İN ADI OYUN ODALARINDA DA YAŞIYOR
Kanser nedeniyle 3,5 yaşında hayatını kaybeden Nehir'in anısına, "Nehir'in Çocukça Yaşam Gönüllüleri" (ÇOYAG) ve KAÇUV işbirliğiyle düzenlenen Nehir'in Adımları Koşusunun tüm geliri KAÇUV'a bağışlanıyor. Bu gelirle projelerini destekleyen KAÇUV, hem çocukluk çağı kanserlerine dikkat çekmeyi hem de kanserle mücadele eden çocuklara ve ailelerine hastane ve tedavi süreçlerinde destek olmayı amaçlıyor. Bu kapsamda yapılan bağışla yenilenen ve DEÜ Hastanesi Hematoloji ve Onkoloji servisinde tedavi gören çocukların ve ailelerinin kullanımına sunulan odada, kitaplık, televizyon ve oyuncaklar bulunuyor. Odanın bir kısmında ise çocuklar için ailelerinin yemek yapacağı mutfak yer alıyor.
Doğdukları Kente En Anlamlı Armağan
Açılışta konuşan Dokuz Eylül Hastanesi Başhekimi Prof. Dr. Mete Edizer; Dokuz Eylül Üniversitesi Hastanesi adına, Diyaliz Ünitesinin özveri ile çalışan Hocaları ve Hemşireleri adına teşekkürlerini sundu.
Rektör Vekili Prof. Dr. Erdal Çelik ise yapılan anlamlı destek için hayırsever çifte teşekkürlerini sunarken hizmet kalitesini yükselten böyle katkıların çok değerli olduğunu belirtti. Her şeyin hükümete yüklenmemesi gerektiğini kaydeden Prof. Dr. Çelik, önümüzdeki yıllarda bu tür katkıların gelişmesi gerektiğine değindi.
Açılışta konuşan Hayırsever İşadamı Ergun Seval ise, İzmir Karşıyakalı olduğunu söyleyerek; “ Ne zamandır doğduğumuz kente bir katkıda bulunmak istiyorduk. Diyaliz, Ülkemizde giderek artan bir ihtiyaç. Aile arasında konuşarak böyle bir bağış yapma kararı aldık. Manevi değeri bizim için çok yüksek olan bu desteğin bizden sonra gelen torunlarımıza örnek olmasını diliyoruz. Dokuz Eylül Üniversitesi’ne bize bu fırsatı verdiği için çok teşekkür ediyoruz. Bize çok yardımcı oldular, adeta kucak açtılar. Emeği geçen herkese çok teşekkür ediyoruz” diye konuştu. Eşi Reyhan Seval ise , “ Uzun zamandır böyle bir bağış yapmayı düşünüyorduk, kısmet doğduğumuz şehreymiş” dedi.
Ergun – Reyhan Seval çiftinin sahibi olduğu Er-kim İlaç Şirketi’nin Genel Müdürü Dr. Sabri Öncel’de düzenlenen törende hazır bulundu ve duygularını şöyle ifade etti; “ Seval Ailesi böylesi bir bağışta bulunmaktan çok gurur duydu. Başhekimimiz Prof. Dr. Mete Edizer’in çok değerli katkılarıyla Hastalarımıza kaliteli sağlık hizmeti sunularak şifa dağıtılacak olmasından çok mutluyuz. Emeği geçen herkese çok teşekkürler. ”
Ergun ve Reyhan Seval çifti tarafından, yaklaşık 1 milyon TL yatırım ile yenilenen Diyaliz Merkezi’ne toplam 18 diyaliz cihazı, monitör ve yatak bağışlandı. 1991 yılından bu yana hizmet veren Dokuz Eylül Üniversitesi Hastanesi Diyaliz Merkezi; 13 hemşire, 3 personel, 1 temizlik personeli, 1 asistan hekim, 1 sorumlu öğretim üyesi ve 1 yönetici öğretim üyesi ile hastane içinde ve dışında özellikli hastalara diyaliz hizmeti veriyor.
Toplamda 700 metrekare alanda hizmet veren merkez, günde yaklaşık 60-65 hastaya şifa dağıtıyor. Yapılan bağış ile eski cihazların kullanımına tamamen son verilirken, kalite standartları bakımından akredite olan Merkezin, özellikli hastalara çok daha modern ve kaliteli hizmet sunacağı belirtildi.
Hastane Servisler Girişi tadilatla yenilendi
Nefroloji Bilim Dalı Hemodiyaliz / Periton Kursiyer Eğitim Programı
Dokuz Eylül Üniversite Hastanesi Nefroloji Bilim Dalı Diyaliz Merkezince 12.02.2018 tarihinde başlamak üzere
Hekimler / Hemşireler için Hemodiyaliz,Hemşireler için Periton Diyalizi Hemşireliği eğitim başlatılacaktır.
Eğitime başvurmak isteyenlerin;
- Başvuru Dilekçesi
- Diyaliz Eğitim Başvuru Formu
- Kamuda Çalışan Personel İlgili İl Sağlık Müdürlüğünün uygun görüş yazısı
- Kurum amirince onaylı diploma örnekleri
- Hiçbir yerde çalışmayanlar için bu durumu bildiren belge ve diploma örnekleri
- Kurum / Merkez tarafından düzenlenecek gerekçeli ihtiyaç yazısı ile birlikte Üniversitemiz
Diyaliz Eğitim Merkezine 12.01.2018 tarihinde mesai bitimine kadar başvurmaları gerekmektedir.
Başhekim Prof. Dr. Mete Edizer’den tedavi gören küçüklere yeni yıl morali
Dokuz Eylül Üniversitesi Hastanesi Başhekimi Prof. Dr. Mete Edizer, yeni yıl öncesinde yatarak tedavi gören küçük hastaları Çocuk Servisi’nde düzenlenen sürpriz eğlencede ziyaret ederek moral verdi. DEÜ Tıp Fakültesi öğrencileri de Başhekim Edizer ve idarecilere eşlik ederek renkli kostümlerle çocuklara hediyeler dağıttı. Şarkılar eşliğinde keyifli bir gün geçiren çocuklar, yeni yılı güzel dileklerle karşılamanın büyük heyecan ve mutluluğunu yaşadı.
DEÜ’de hizmete açılan KİTVAK Abdulrezzak Sancak Konukevi için hasta yakınlarından sonsuz teşekkür
Dokuz Eylül Üniversitesi İnciraltı Sağlık Yerleşkesi’nde yapımı tamamlanan 82 yataklı KİTVAK Abdulrezzak Sancak Konukevi törenle hizmete açılırken, DEÜ Hastanesi’nde tedavi gören hasta ve hasta yakınları, hayırseverlerin bağışları ile sağlanan bu önemli sosyal hizmeti büyük sevinçle karşıladı.
Şehir dışından tedavi için İzmir’e gelen ve kalacak yer sorunu yaşadıkları için konukevine yerleşen ilk hasta yakınları Halil Solmaz, Gülizar – Satılmış Tepe ve Orhan Tezcan, ihtiyaç sahibi vatandaşlara sunulan bu hizmet için müteşekkir olduklarını ifade etti. Yakınlarının tedavisi sürecinde günlerce hatta aylarca hastaneye gidip gelmeleri gerektiğini ancak başka kentlerden İzmir’e geldikleri için çok büyük sıkıntı yaşadıklarını belirten hasta yakınları, “Burada çok güzel bir tesis hazırlanmış. Tam olarak otel konforu var. Bu iyiliği yapan herkese teşekkürümüz sonsuz. Bizim gibi kalacak yeri bulunmayan herkes için büyük hizmet” diye konuştu.
DEÜ Hastanesi Başhekimi Prof. Dr. Mete Edizer, KİTVAK (Kemik İliği Transplantasyon ve Onkoloji Merkezi Kurma ve Geliştirme Vakfı) yöneticileri öncülüğünde hayırseverlerin bağışları ile hayata geçirilen bu projenin, bitme aşamasında Mesut Sancak’ın çok değerli katkıları ile hizmete girdiğini belirtti, tüm emeği geçenlere teşekkür etti. KİTVAK Abdulrezzak Sancak Hasta ve Hasta Yakınları Konukevi Müdürü Deniz Köker de toplam 41 oda ve 82 yatak kapasitesi ile hizmete açılan tesisin Türkiye’nin her yerinden gelerek DEÜ Hastanesi’nde tedavi gören hasta ve hasta yakınlarının kullanımına açık olduğunu ifade etti. Köker, “Konukevimizde ikişer kişilik odalar, bir restoran, çocuklarımız için hazırlanmış bir oyun odası ve bir de kütüphane mevcut. Ekibimizle en iyi hizmeti sunmak için buradayız. Hasta ve hasta yakınlarımızın memnuniyeti bizim memnuniyetimiz” diye konuştu.
Konukevinin ilk misafirleri olan hasta yakınları tedavi sürecinde yaşadıklarını ve duygularını şöyle dile getirdi:
Halil Solmaz (Balıkesir’den gelen hasta yakını):
“Eşim Nurşen Solmaz’ın tedavisi için Balıkesir Altınoluk’tan geldik. Eşim meme kanseri, siroz ve kalp rahatsızlıkları var. 4 yıldır şeker hastalığı nedeniyle Endokrinoloji Bölümü’ne üç ayda bir kontrole geliyoruz. Bu aşamada da yılda bir defa 15-20 gün yatarak tedavi yapılıyor. Açılan konukevi sayesinde arabada kalmaktan kurtuldum. Konukevinin hastanenin hemen yanında olması, ulaşım ve otopark kolaylığı bizleri mağduriyetten kurtardı. Uygun maliyetle kalabileceğim için mutluyum.”
Satılmış Tepe (Edremit’ten gelen hasta yakını):
“Edremit’ten geliyorum. Eşim Gülizar Tepe’nin kalça kemiği ile ilgili tedavisi nedeniyle buradayız. Daha önce de Dokuz Eylül Üniversitesi Hastanesi’nde tedavi görmüştü ve otellerde kaldık. Çok zor oluyor. Hastamız erken taburcu olsun diye doktorun gözünün içine bakıyorduk. 75 yaşındayım ve emekliyim. Bu konukevinin yapıldığını öğrendiğimde büyük sevinç yaşadım. Hazırlayanların, emeği geçenlerin ellerine sağlık. Büyük bir sosyal hizmet.”
Şerife Tezcan - Orhan Tezcan (Afyon’dan gelen hasta yakınları):
“3,5 yaşındaki oğlumuz Ömer Emir Tezcan’ın akciğerleri ile ilgili tedavisi nedeniyle Afyon’dan geldik. Şimdi oğlum çocuk yoğun bakımda yatıyor. Daha önce sürekli kontrole geliyorduk. Yoğun bakımdaki tedavisi nedeniyle biz 1.5 aydır İzmir’deyiz. Bir akrabamızın yanında kalıyorduk. Konukevinin açılmasını da dört gözle bekliyorduk. Şimdi çocuğumuza çok yakın bir ortamda kalabileceğiz. En önemli şey hastamıza yakın olmak. Şehir dışından gelip de kalacak yeri olmayanlara böyle bir imkanın sunulması büyük nimet. Ne kadar teşekkür etsek az.”
Yılın Hemşirelik Hizmetleri Yöneticisi Ödülü DEÜ’lü Yönetici Seyyare Kurt’a verildi.
Dokuz Eylül Üniversitesi Hastanesi’ne büyük onur:
Yılın Hemşirelik Hizmetleri Yöneticisi Ödülü DEÜ’lü Yönetici Seyyare Kurt’a verildi
Hemşirelik mesleğinde 29 yılı geride bırakan Dokuz Eylül Üniversitesi Hastanesi Hemşirelik Hizmetleri Müdürü Yük. Hemşire Seyyare Kurt, Sağlık Gönüllüleri Türkiye ve Hospital Manager Dergisi iş birliğinde bu yıl 11.’si düzenlenen ‘Yılın Başarılı Sağlık Girişimcisi ve Yöneticisi Ödülleri’ töreninde, “Yılın En Başarılı Hemşirelik Hizmetleri Yöneticisi” ödülü ile onurlandırıldı. Yük. Hemşire Kurt’a ödülü, İstanbul Acıbadem Altunizade Hastanesi Konferans Salonu’nda düzenlenen törenle verildi. Sağlık sektörünün üst düzey pek çok yöneticisinin ve sektör paydaşlarının bir araya geldiği, ulusal jüri tarafından 6 kategoride ödüllerin verildiği törende; “Yılın En Başarılı Kamu Sağlık Yöneticisi Ödülü” Sağlık Bakanlığı Müsteşarı Prof. Dr. Eyüp Gümüş'e, "Yılın En Başarılı Sivil Toplum Kuruluşu Lideri Ödülü" Kansersiz Yaşam Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Dida Didem Kaymaz'a, "Yılın En Başarılı Sağlık Girişimcisi Ödülü" Bekir Okan'a, "Yılın En Başarılı Sağlık Yöneticisi Ödülü" Türkan Özilhan Tacir'e, "Sağlık Yönetiminde Yaşam Boyu Başarı Ödülü" ise Prof. Dr. Haydar Sur'a takdim edildi.
Başarılı çalışmaları ile Dokuz Eylül Üniversitesi’nin örnek isimleri arasında yer alan Hemşirelik Hizmetleri Müdürü Seyyare Kurt’u DEÜ Hastanesi Başhekimi Prof. Dr. Mete Edizer ve üst yönetim de Başhekimlik Binası’nda düzenlenen törenle kutladı. Başhekim Prof. Dr. Edizer, hemşirelik hizmetlerinde uluslararası standartları yansıtan marka bir kurum olarak deneyimli yönetici Seyyare Kurt’a verilen ödülden büyük mutluluk duyduklarını belirtti. Profesör Edizer, böyle başarılı sağlık profesyonelleri ile öncü nitelikteki çalışmaları aynı motivasyon ve heyecanla devam ettireceklerini ifade etti.
DEÜ Hastanesi Hemşirelik Hizmetleri Müdürlüğü’nde uzun yıllar yönetim kademesinde görevler üstlenen, 2005 yılında kurumun hemşirelik hizmetleri alanında ISO 9001 kalite belgesi almasında öncü isimler arasında yer alan Kurt, en son 2016 yılında uygulamaya konulan “Hemşirelik Fakültesi son sınıf öğrencilerinin DEÜ Hastanesi’nde sigortalı ve maaşlı olarak kısmi zamanlı çalışmasına” olanak sağlayan projesi ile Türkiye için örnek açılım yarattı. Hemşire adayı öğrencilerin mezun olduklarında sahaya daha hızlı adapte olmalarına olanak sağlayan uygulama ile geçen yıl 83 öğrenci DEÜ Hastanesi’nde sigortalı, maaşlı olarak kısmi zamanlı görev yaptı. Hemşire adaylarının, yasal düzenleme ile ayda 60 saat çalışarak aktif rol üstlenmeleri, kadrolu hemşire açığını kapatma arayışında olan tüm sağlık kurumlarına da ilham kaynağı oldu. Hemşirelik Hizmetleri Müdürü Seyyare Kurt, geçen yıl Çanakkale 18 Mart Üniversitesi’nin düzenlediği sempozyumda Türkiye’deki üniversiteler adına yaptığı sunumda bu uygulamaları ve yönetsel yenilikleri anlatarak farkındalık yarattı. Sektöre ulusal düzeyde çözümler sunan faydalı çalışmalar Seyyare Kurt’u ulusal platformda kürsüye taşıyan önemli etken oldu.
Hemşirelik mesleğinin özünde insan sevgisi olduğunu ve iyi şeylerin meslek aşkı ve özveri ile gerçekleştiğini belirten Yük. Hemşire Seyyare Kurt duygularını şöyle özetledi:
“Toplam 752 hemşiremiz ve bu gruba destek veren teknik personelimizle biz 900 kişilik büyük bir aileyiz. Uluslararası standartlardaki kalitemiz ve uzun yıllara dayanan deneyimlerimizle eğitimde de hizmette de Türkiye’de öncüler arasındayız. Böyle bir ödülü Dokuz Eylül Üniversitesi adına almaktan mutluyum, gururluyum. Kurumumuzu çok seviyoruz ve sonuna kadar en iyiyi yapmaya çalışıyoruz, çalışacağız...”
DEÜ Hastanesi çalışanlarına Kişisel Gelişim Seminerleri
Sağlık sektörünün öncü kurumlarından Dokuz Eylül Üniversitesi Hastanesi’nde, çalışanların motivasyonunu yükseltmeye ve stresle başa çıkmalarına yardımcı olmaya yönelik Eğitim Seminerleri, Başhekim Yardımcısı Prof. Dr. Aynur Akay’ın önderliğinde başladı. İlk eğitim programı; İdari Sorumlu Başak Kaya’nın katkıları ve Uzm. Hemşire Hülya Duman’ın organizasyonu ile Faturalama Birimi çalışanlarına ve Ameliyathane hemşirelerine yönelik sunumlarla başladı.
Beş hafta süren “Kişisel Eğitim Programı” kapsamında, DEÜ Hastanesi Psikoloğu Meral Avcı, “İlişkilerararası Çatışmada Kriz Yönetimi” ve “Tükenmişlik” konularını anlattı. DEÜ Hastanesi Psikoloğu Esmahan Orçın, “Stres ve Başa Çıkma Yolları ile “Ekip Çalışması”, Uzm. Hemşire Hülya Duman da “İletişim” başlıklı sunumlarda sağlık çalışanlarının iş yaşamı ve günlük hayatta karşılaşabileceği sorunları aşmayı kolaylaştırmalarına yardımcı olacak metotları anlattı. Orçın, pek çok sektörde olduğu gibi sağlık alanında da etkili ve doğru iletişimin önemine vurgu yaptı. DEÜ Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalı’ndan emekli Öğretim Üyesi duayen Profesörlerden Ayşen Baykara da Faturalama Birimi çalışanlarına “Psikodrama Uygulamaları” başlıklı bir seminer verdi. Prof. Dr. Baykara, çalışanların rol aldığı psikodrama ile çeşitli konuları temsili oyunla deneyimlemelerini sağladı, farkındalık mesajları verdi.
Kişisel Gelişim konusunda alanında uzman isimlerin verdiği ayrıntılı bilgileri can kulağıyla dinleyen DEÜ Hastanesi çalışanları, hayatın günlük akışı içinde gözden kaçırdıkları birçok konuya farklı bir bakış açısı ile yaklaşmalarını sağlayacak önemli tüyolar aldıklarını belirtti.
Sunumlarda özellikle tükenmişlik ve aşırı stresin, insanı iş göremeyecek duruma getirebileceği gibi, ciddi tıbbi sorunlar da yaratabileceğine değinildi. Kişisel stres kaynaklarının farkına varıp, onlarla başa çıkabilmeyi öğrenmek gerektiği vurgulandı. Fiziksel egzersiz, aile, arkadaşlar, sosyal gruplar, hobiler, doğru beslenme ve tatil gibi stresle başa çıkmanın yaygın stratejilerinden yararlanılabileceği belirtildi
DEÜ Hastanesi’nin sevilen çalışanı Özler Dündar gözyaşları ile sonsuzluğa uğurlandı
Dokuz Eylül Üniversitesi Hastanesi ailesi, 15 yıldır kuruma hizmet veren Özler Dündar’ı genç yaşta kalp krizi sonucu kaybetmenin derin üzüntüsünü yaşıyor. Nükleer Tıp Anabilim Dalı’nda görev yapan, güler yüzlü ve sevecen kişiliği ile yalnız kurum mensuplarının değil, hasta ve hasta yakınlarının da büyük sevgisini kazanan poliklinik sekreteri Dündar, geçirdiği rahatsızlık sonucunda tedavi gördüğü DEÜ Hastanesi’nde 42 yaşında hayata gözlerini yumdu.
Özler Dündar, 21 Kasım 2017 Salı günü; başta ailesi, sevenleri, DEÜ Hastanesi yöneticileri, bölüm hocaları, akademisyenler ve çalışanlar tarafından İnciraltı Sağlık Yerleşkesi’nden gözyaşları ile son yolculuğuna uğurlandı. Vefatı ile Sağlık Yerleşkesi’ni yasa boğan merhumenin cenazesi, Bayraklı Taşkent Camii'nde kılınan öğlen namazını takiben Bornova Mezarlığı’na defnedildi.
Dündar’ın büyük acısı ile sarsılan çalışma arkadaşları duygu ve düşüncelerini şöyle dile getirdi:
“Özler Dürdar, çalışkan, güler yüzlü, merhametli, empati kurarak sağladığı çözüm odaklı yaklaşımları ile Nükleer Tıp Anabilim Dalı ailesinin çok değerli bir üyesiydi. Ani vefatı ile bizleri ve ‘Hastalarım’ diye hitap ettiği hastalarımızı derin üzüntüye boğdu. Yardımsever ve sevgi dolu davranışları ile hastalarımıza her zaman çok özen gösterir, en iyi şekilde karşılar ve uğurlardı. Özler’imize Allahtan rahmet, ailesine ve tüm sevenlerine baş sağlığı ve sabır diliyoruz. Nükleer Tıp Ailesi olarak onu çok özleyeceğiz. Nükleer Tıp Özler’siz sessiz ve kelimeler yetersiz.”
Arpaboyu Dergisi'nin 65. Sayısı Yayınlandı...
10 Kasım Atatürk'ü Anma Töreni ve Başhekimimizin Mesajı
Eşsiz dehası ve ileri görüşlülüğü ile Türk milletinin kaderini değiştiren ve saygınlığını dünyaya kabul ettiren Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk’ü aramızdan ayrılışının 79. Yıldönümünde saygı ve minnetle anıyoruz. “Benim manevi mirasım ilim ve akıldır” diyerek Türk ulusuna yol gösteren dünya liderinin bıraktığı değerleri aynı inançla birlikte yarınlara taşıyacağız.
Prof. Dr. Mete EDİZER
BAŞHEKİM
Akıllı Hastane DEÜ’de E-İmza Dönemi
Dokuz Eylül Üniversitesi Hastanesi’nde tüm birimlerdeki yazışmalar ve imzalar, Bilgi Teknolojileri ve Hastane Bilgi Sistemleri uygulamaları kapsamında dijital ortama taşındı. Kağıt israfına son vermek amacıyla başlatılan “Kağıtsız hastane” projesi kapsamında DEÜ Hastanesi’nde üç yıl önce hayata geçirilen Elektronik Belge Yönetim Sistemi’nin (EBYS) ardından, 2016’da ülke genelindeki e-reçete uygulamasına da geçildi. Kağıtsız hastane kavramında gerçekleştirilen en son yenilik ise Başhekim Prof. Dr. Mete Edizer önderliğinde, Rektörlük Bilgi İşlem Daire Başkanı Yrd. Doç. Dr. Zafer Dicle’nin koordinasyonunda yürürlüğe giren “e-imza” uygulaması oldu.
Elektronik Belge Yönetim Sistemi (EBYS) Sorumlusu O. Öncel Metin, Gürkan Beyazgül, Gözde Karaca ve Sevilay Yardım’dan oluşan ekibin çalışmaları sonunda, hastanedeki tüm imzalı evrakların (giden evrak) iletimi dijital platforma aktarıldı. Üç yıldır sadece gelen evrakların elektronik ortamda iletildiği uygulamanın devamında, imzalanmış giden evrakların da kağıtsız ortama geçişi sağlandı. Çevre bilincini güçlendirdiği için “Yeşil hastane” olarak da tanımlanan uygulamalar kapsamında son yıllara ait istatistik veriler de tasarrufu belgeledi. 2014’te ortalama 21 bin, 2015’te 20 bin evrakın kağıtsız ortamda iletildiği, aylık ortalama 1750 evrakın elektronik ortamda paylaşıldığı, yeni başlayan e-imza ile kağıt maliyetinin daha da milimize edileceği ifade edildi. Üniversitemizin tüm birimlerinin bu sisteme dahil edilmesi yönünde çalışmaların devam ettiği belirtildi.
Başhekim Prof. Dr. Mete Edizer, elektronik imza döneminin kurumsal işleyişe hem bürokratik işleyiş, hem de mali olarak büyük katkı sağlayacağını belirterek şöyle konuştu:
“Akıllı hastane kavramı tüm sağlık işletmeleri için önemli bir kavram. Elektronik Belge Yönetim Sistemi ve Elektronik İmza kullanımında amaç; bilgilerin ve dökümanların çoklu kullanımına imkan veren elektronik ortamda, tek noktadan, kolay erişilebilir biçimde kullanılmasını sağlamak, kırtasiyeyi ve maliyeti azaltmak. Rektörlük Bilgi İşlem Dairesi bünyesindeki ekibimizin kapsamlı çalışmaları sonunda hastanemizde elektronik imza dönemine geçtik. Evrak kayıt ve imza işlemleri bilgisayar ortamında yapılarak emek, zaman ve masrafların en aza indirilmesi ve kurumsal verimliliğin artırılmasını yönünde büyük fayda sağlandı. Sadece çalışan değil, hasta ve hasta yakını memnuniyetini de artıracak e-imzayı başlattığımız için mutluyuz.”
Nefes Kesen Cumhurbaşkanlığı Bisiklet Turu’nun Gözdesi Dokuz Eylüllü Doktorlar
DEÜ Hastanesi Başhekim Yardımcısı Prof. Dr. Sedat Yanturalı ve ekibi, tüm dünyanın izlediği 53. Cumhurbaşkanlığı Bisiklet Turu’nda Acil Sağlık ekibi olarak ülkemizi başarıyla temsil etti. Yanturalı, üst üste 5. kez görev yaptığı dev organizasyonda eksiksiz performansı ile öne çıktı.
Uluslararası platformda sayısız başarılara imza atan Dokuz Eylül Üniversitesi, bu yıl World Tour kategorisine yükselen ve dünyanın tek kıtalararası bisiklet turu olan 53. Cumhurbaşkanlığı Türkiye Bisiklet Turu’nda Acil Tıp hizmetinde sergilediği başarılı performans ile zirveye çıktı. Dünyaca ünlü sporcu ve takımların üst düzey mücadelesine sahne olan Alanya-İstanbul arasındaki 1025 kilometrelik yarışta, Dokuz Eylül Üniversitesi Hastanesi Başhekim Yardımcısı Prof. Dr. Sedat Yanturalı ve ekibi, İzmir 112 ekibi ile birlikte Acil Yardım (Acil Sağlık) hizmeti sundu. İzmir ve Dokuz Eylül markasının öne çıktığı dev yarış dünya televizyonlarında canlı yayınlandı. Profesör Yanturalı ile DEÜ Acil Tıp Anabilim Dalı’nda yetişen Uzm. Dr. Ömer Çanacık ve Uzm. Dr. Emre Karslı’nın örnek takım çalışması, kaza ve yaralanmalara anında müdahalede etkin koordinasyonları tam not aldı.
Toplam 6 etaptan oluşan yarışın Selçuk – İzmir etabı finalini Dokuz Eylül Üniversitesi Rektör Vekili Prof. Dr. Erdal Çelik de Karşıyaka’daki finiş parkurunda izleyerek DEÜ sağlık ekibini kutladı. Rektör V. Prof. Dr. Çelik, DEÜ’lü doktorların başarısını kutlarken, dereceye giren sporculara da ödül vererek heyecanlarını paylaştı. 2015 yılında görev yaptığı 51. Cumhurbaşkanlığı Bisiklet Turu’nda en hızlı Acil Tıp müdahalesi ile Dünya Rekoruna da imza atmış olan Prof. Dr. Sedat Yanturalı, deneyimleri ile bir kez daha başarısını ortaya koymanın onurunu yaşadı.
İtalya, Polonya, Rusya, Brezilya, Belçika ve İspanya’dan profesyonel kıta takımlarının mücadele ettiği, Türk Milli Takımı’nın da 7 ay-yıldızlı bisikletçi ile katıldığı World Tour’da toplam 13 takımdan 104 bisikletçi ter döktü. Her etapta ayrı heyecan fırtınası esti. Alanya-Kemer, Kumluca-Fethiye, Fethiye-Marmaris, Marmaris-Selçuk, Selçuk-İzmir ve İstanbul etapları 6 gün süren çekişmeli mücadelelere sahne olurken, yarışlara Kazakistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Almanya ve Amerika Birleşik Devletleri de dünya turu takımları ile katıldı.
Cumhurbaşkanlığı Bisiklet Turu’nda 2012 yılından itibaren (2012, 2013, 2014, 2015, 2017) 5. kez görev yaptığını belirten DEÜ Hastanesi Başhekim Yardımcısı ve Acil Tıp Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Sedat Yanturalı, böyle bir sorumluluğu yürütmenin Acil Tıp doktorluğuna çok ayrı bir heyecan ve misyon kattığını belirterek şöyle konuştu: “Bisiklet sporu özel yaşamımda benim için hep önemli bir uğraş oldu. Acil Tıp doktorluğunu böyle bir alanda ve üstelik de uluslararası platformda yer aldığımız Cumhurbaşkanlığı Bisiklet Turu’nda gerçekleştirmekten ise çok büyük mutluluk duyuyorum. 2017 yılının bu önemli organizasyonunda, 53. Cumhurbaşkanlığı Bisiklet Turu’nda toplam 3 acil tıp uzmanı, İzmir 112’den iki hekim arkadaşımız ve yaklaşık 10 paramedik (Acil Tıp destek ekibi) olmak üzere 15 kişilik sağlık ekibi olarak görev yaptık.
Türkiye Bisiklet Federasyonu’nun tahsis ettiği doktor aracı ile tüm etapları çok yakından izledik. Biz iki uzman doktor, pelaton dediğimiz bisikletlerin toplu halde sürüş yaptığı ana grubu sürekli yakından takip ettik. Onun dışında arkada yine üç ambulansla motorize ekip bize destek verdi. Yaralanmalara ve kazalara önce biz müdahale ettik, yaralanma ağırsa veya hastaneye transport gerekiyorsa da ambulansla en yakın hastaneye yönlendirdik. Medikal yönden zengin bir ekip görev yaptı. Bu yılki organizasyonda bir sporcu Manisa parkurunda kaza yaptı. Akciğer yaralanması olmaması şanstı, kazayı sol kaburgada bir iki kırık ile atlattı. İlk yardım hizmetini sağladıktan sonra Manisa Devlet Hastanesi’ne gönderdik. 10 bisikletlinin aynı anda düştüğü kazalar da oldu, küçük tıbbi yardımlarla müdahale ettik, gerekli olanları da hastaneye yönlendirdik. Bu yıl ilginç bir şey daha oldu, pelatonda bisikletliler değil, bu kez arka tarafta turun destek ekipleri arasında yer alan lojistik gruptan iki motosikletli kaza yaptı. Bir sürücüde kırık, diğerinde omuz çıkığı oldu. Bu yaralılarımızı da ilk yardım sonrası bölge hastanelere transport ettik. Adrenalini çok yüksek olan bu üst düzey mücadeleyi genel anlamda sıkıntısız ve başarılı bir performansla tamamlamak tüm ekibimiz için onur verici.
Sayın Rektörümüz Prof. Dr. Erdal Çelik’e de böyle önemli bir görev sürecinde bizleri yalnız bırakmayarak heyecanımıza katıldığı için kendisine teşekkürlerimiz sunuyoruz. Dokuz Eylül Üniversitesi büyük ve güçlü bir kurum. Üniversitemiz adı altında Cumhurbaşkanlığı Türkiye Bisiklet Turu gibi uluslararası, saygın bir spor organizasyonunda ülkemiz adına yer almak, hizmet etmek onur ve gurur vericiydi ”
KBB’den Canlı Cerrahi İle Türkiye’ye Eğitim
Tıp eğitiminin yanı sıra tıpta uzmanlık sonrası eğitim faaliyetleri ve cerrahide öncü kurumlar arasında yer alan Dokuz Eylül Üniversitesi Hastanesi, Kulak Burun Boğaz (KBB) Anabilim Dalı’nın gerçekleştirdiği ulusal bir canlı cerrahi uygulamasına ev sahipliği yaptı.
KBB Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. M. Cenk Ecevit ve ekibi, uyku hastalıkları tedavisi kapsamında iki hastada cerrahi uygulama gerçekleştirdi. ‘Ekspansiyon sfinkter farengo plasti’ ve ‘Anterior pfalato plasti’ ameliyatlarını online olarak Türkiye genelinde 400’e yakın KBB hekimi baştan sona izleyerek pratikte bilgi güncelleme olanağı buldu. Uzun yıllara dayanan bilgi ve deneyimleri ulusal ölçekte paylaşmak üzere planlanmış interaktif eğitimde Prof. Dr. M. Cenk Ecevit, ülkenin dört bir yanındaki meslektaşlardan gelen soruları yanıtladı. Cerrahi işlem gerçekleştirirken aynı anda yapılan işlemler hakkında bilgiler veren Prof. Dr. M. Cenk Ecevit’e çok sayıda geri bildirimde bulunuldu.
Canlı cerrahi uygulamalarının hasta değerlendirme süreçlerine katkıda bulunduğunu, uygun hastalara ne tür cerrahi uygulanacağına ilişkin karar verme süreçlerine önemli katkı sağladığını belirten KBB Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr.M. Cenk Ecevit şu bilgileri verdi:
“Ülkemizde Kulak Burun Boğaz alanında uzmanlık sonrası eğitim kapsamında canlı cerrahi uygulamaları yaygın olarak yapılmaktadır. Bu çalışmalarda, genelde uzmanların öğrenmek istediği güncel konular hakkında sunumlar planlanır. Dokuz Eylül Üniversitesi Kulak Burun Boğaz Anabilim Dalı olarak bizler de yıllardan beri uzmanlık sonrası eğitimi faaliyetlerini yürütüyoruz. Bu kapsamda kadavra kursları, seminer, sempozyum ve kongreler düzenliyoruz. Bugüne kadar ulusal ölçekte düzenlenen kongrelere geniş katkılı destekler sağladık. Son olarak 3 Ekim 2017’de Rektörlüğümüz ve Başhekimliğimizin de destekleri ile canlı cerrahi uygulamamızı gerçekleştirdik. Uyku hastalıkları tedavisinde, hastaların bir kısmına tedavisinde cerrahi uygulamalar yapıyoruz. Bu cerrahiler, KBB hastalıkları alanında geniş olarak merak edilen ve öğrenilmesi istenilen bir konudur.
Kliniğimizde de uzun yıllardır uyku hastalarının takip tanı ve tedavilerini gerçekleştiriyoruz. Edinilmiş bilgi ve deneyimleri ulusal ölçekte paylaşmak için iki hastamızın cerrahi yayınını planlayarak uygulamaya koyduk. Ameliyathane 5 B ve 5 C salonlarında tüm Türkiye’den meslektaşlarımızın izleyebileceği şekilde bağlantı sağlandı ve soru cevaplarla uygulamalarımızı aktardık. İlk aşamada hastalar hakkında bilgilendirme yaptık. Bu cerrahilerin yararlı olabileceği hasta grubu hakkında teorik bilgiler sunduk. Eş zamanlı olarak gelen sorulara da yanıtlar verdik. Ameliyatları yaklaşık 400 meslektaşımız izledi. KBB uzmanlarının hasta değerlendirme süreçlerine katkı sağlaması ve meslektaşlarımızın günlük uygulama becerilerini arttırmaya yönelik katkı sağlaması bakımından böyle kapsamlı organizasyonları önemsiyoruz.”
Dokuz Eylül Üniversitesi’nden Karaciğer Naklinde 3D Devrimi
Karaciğer naklinde Türkiye’nin öncü merkezleri arasında yer alan Dokuz Eylül Üniversitesi, dünyada sadece Amerika’da literatüre geçmiş bir çalışma olan cerrahlara ameliyat öncesi modelleme imkanı sunan karaciğer tomografisini 3D yazıcı ile basarak karaciğer cerrahisine teknik olarak çok önemli katkı sağladı.
DEÜ Sağlık Bilimleri Enstitüsü Translasyonel Tıp Anabilim Dalı’nda yüksek lisans eğitimini sürdüren Belma Nalbant’ın bitirme tezi olan çalışma, proje hocaları DEÜ Hastanesi Karaciğer Nakil Merkezi Mesul Müdürü Prof. Dr. İbrahim Astarcıoğlu ve Genel Cerrahi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Tufan Egeli’nin önderliğinde, DEÜ Mühendislik Fakültesi Elektrik Elektronik Bölümü’nden Doç. Dr. Alper Selver ve doktora öğrencisi Ali Emre Kavur’un ortak çalışması sonucu devrim yaratan bir yenilik oldu. Yazılımını Türkiye’de hazırlayan, 3D printini ise dünyada sadece Amerika’da bulunan bir cihaz ile gerçekleştiren ekibin hazırladığı modelin, karaciğer nakillerinde cerrahlara ameliyat öncesinde karaciğerin anatomisi ile ilgili daha detaylı bilgiye ulaşma ve ameliyat edilecek karaciğere daha kolay adapte olarak farklı cerrahi teknik bakış açısı getirebilme imkanı sağlayacağı belirtildi.
Kişiye özel üretilen ve detayların daha görünür olması için gerçeğinin yaklaşık 1,5 kat büyüklüğünde basılan 3D basımı modellerin, ameliyatın teknik olarak dizaynını daha net şekilde yaparak cerrahide yeni ufukların açılmasına imkan sağlayacağı ifade edildi.
DEÜ Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. İbrahim Astarcıoğlu, dünyada 3D yazıcı ile organ basımına ilişkin önemli çalışmalar yapıldığını, 3D yazıcı ile karaciğer modeli basımını ise ABD’den sonra dünyada ikinci kez Dokuz Eylül Üniversitesi bünyesinde gerçekleştirmekten mutluluk duyduklarını belirtti. Prof. Dr. Astarcıoğlu, “Bu çalışma Türkiye ve Avrupa için bir ilk. Sağlık Bilimleri Enstitüsü’nde Translasyonel Tıp alanında yüksek lisans yapan genç arkadaşımız Belma Nalbant’ın bitirme tezi olarak yürüttüğü proje, genel cerrahiden radyolojiye çeşitli bölümlerle yapılan multidisipliner çalışma sonunda tamamlandı. Şahsım ve Yrd. Doç. Dr. Tufan Egeli, bu projenin biyoteknolojik bir ürüne dönüşmesi konusunda yardım ettik. Elektrik Elektronik Mühendisliği Bölümü’nden ekibimizin de işbirliği ile 3 boyutlu yazıcıdan karaciğer anatomisini gösteren modeli elde ettik. Bu yenilik, karaciğer nakillerinde yeni ufuklar için önemli bir basamaktır. Şu anda dünyada 3D printer ile basılan 2,5 milimetreküp karaciğer filizi var. İlaçların karaciğer üzerine toksik etkisini araştırmaya yarıyor. İnsan denek kullanmaya gerek olmuyor. İnsanın kök hücresinin özel kültür ortamında karaciğer hücresine dönüşmesi sağlanıyor. Küçük damar ve safra yolları ile birlikte 10 kilo bir bebeğe takılabilecek karaciğerin 100 gram olduğunu düşünürsek, daha bu konuda alınacak çok mesafe var. Dünyada 7 ülke bu konuda sonuca ulaşmak için çalışıyor. Böbrek basıldı, kalp var, ama en kompleksi karaciğer. Akciğer basımı da planlanıyor. Kısacası dünya tüm organları basarak organ sıkıntısına son vermeyi ve organ reddini önlemek için kullanılan ve ağır yan etkileri olan ilaçların kullanılmasına da son vermeyi hedefliyor” dedi.
Belma Nalbant’ın proje danışmanı Yrd. Doç. Dr. Tufan Egeli de, Fen Fakültesi Fizik Bölümü’nden mezun olduktan sonra DEÜ Sağlık Bilimleri Enstitüsü’nde yüksek lisansa başlayan Belma Nalbant ile yürüttükleri çalışmayı şöyle özetledi:
“Yüksek lisans tezi için oluşturduğumuz düşünceyi ekip olarak başarıya ulaştırmanın mutluluğunu yaşıyoruz. Karaciğer ameliyatlarından önce karaciğerin özellikle karmaşık damarsal yapısının iyi anlaşılması için biz bilgisayarlı tomografiden ve zaman zaman MR’dan faydalanıyoruz. Bu projede de şöyle düşündük; günümüzde teknoloji ile artık 3 boyutlu yazıcılar sayesinde maddeleri modellemek ve bu şekilde daha farklı geometrik bakış açısı sağlamak ve emniyetli cerrahi teknik uygulamak mümkün oluyor. O nedenle özellikle karaciğer naklinde, karaciğer vericisi olacak kişilerin karaciğer anatomisini tomografideki verileri bir yazılımla dönüştürerek 3 boyutlu yazıcıdan bir model elde edebilmek mümkün olabilir.
Üniversitemiz bünyesinde görev yapan elektrik elektronik mühendisliğinden arkadaşlarımızla iletişime geçtik. Radyoloji bölümümüzdeki öğretim üyesi ve uzman arkadaşlarımızla görüştük. Bir canlı verici adayı hastamızın bilgisayar tomografi verilerini elde ettik ve bunları elektronik mühendisliğinin desteği ile bir yazılıma dönüştürdük. Türkiye çapında 3 boyutlu yazıcı anlamında hizmet veren firma ile bağlantıya geçerek bu projeyi gerçekleştirmenin mümkün olabileceğini öğrendik. Tek eksik, basımı yapacak cihazın Türkiye’de olmaması, sadece Amerika’da bulunmasıydı. Biz de üniversitemizin Bilimsel Araştırma Projeleri Koordinasyon Birimi’ne (BAP) başvurarak buradan destek aldık ve nihayetinde canlı karaciğer vericisine ait karaciğerin bilgisayar tomografi verilerinden 3 boyutlu model elde etmeyi başardık. Dünyada literatüre geçmiş tek örnek Cleveland Clinic’te var. Biz bu uygulama ile cerrahların ameliyat öncesinde çalışacakları, ameliyat edecekleri karaciğere daha kolay adapte olmaları, daha farklı bakış açısı getirebilmeleri ve belki ilerde daha da yaygın uygulanabilir bir yöntem olabileceğini ortaya koymuş olduk. Üniversitemizin ismini böyle bir çalışma ile uluslararası platforma taşımış olmaktan onur duyuyoruz.”
Başhekimlikte Plaketli Devir Teslim
Dokuz Eylül Üniversitesi Hastanesi’nde üst yönetim değişti. Rektör V. Prof. Dr. Erdal Çelik’in atadığı Başhekimlik görevine Anatomi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mete Edizer getirildi. Başhekim Yardımcılıklarına da; Prof. Dr. Aynur Akay (Çocuk Ruh Sağlığı ve Hastalıkları AD), Prof. Dr. Recep Bekiş (Nükleer Tıp Anabilim Dalı), Prof. Dr. Leyla İyilikçi Karaoğlan (Anesteziyoloji ve Reanimasyon AD), Prof. Dr. Bahri Akdeniz (Kardiyoloji Anabilim Dalı), Prof. Dr. Sedat Yanturalı (Acil Tıp AD), Doç. Dr. Serdar Bayrak (Onkoloji Enstitüsü Klinik Onk. Bilim Dalı) atandı.
Başhekim Prof. Dr. Mete Edizer, Başhekimlik Toplantı Salonu’nda düzenlenen tören ile önceki Başhekim Prof. Dr. Erkan Derebek, Sağlık Yerleşkesi Koordinatörü Prof. Dr. İlknur Bilkay Görken, önceki Başhekim Yardımcıları Prof. Dr. Ender Ellidokuz, Prof. Dr. İbrahim Öztura, Prof. Dr. Özlem Gencer Kıdak ve Doç. Dr. Özhan Özdoğan’a birer teşekkür plaketi verdi.
Rektör V. Prof. Dr. Erdal Çelik ve Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Banu Esra Aslanertik de toplantıya katılarak yeni yöneticilere başarılar diledi, önceki yöneticilere teşekkür etti.
Rektör V. Prof. Erdal Çelik yaptığı konuşmada hastaneyi mali açıdan borçlu değil karlı seviyeye getirmeye kararlı olduklarını belirterek şöyle konuştu:
“Mali sıkıntıyı gidermeyi hedefliyoruz. Buna bağlı olarak adaptasyon konusunda elimizden ne geliyorsa yapmaya çalışacağız. Borcun giderilmesi için bir kriz masası oluşturacağız. Geçmişte çalışan hocalarımız, mevcut hocalarımız bu konu ile ilgili kim varsa toplayıp, nasıl çözebileceğimize yönelik bir ekip oluşturacağız. Bu kapsamda en kısa zamanda hastanenin borcunu sıfırlamak değil merkez bankasına dönüştürmeyi amaçlıyoruz. Bunlar hakikaten gerçekleştirebileceğimiz konular. Buna ilişkin yüzde 70 civarında tasarruf sağlayan firmalar var. YÖK Başkanı ile konuşup bilgilendireceğiz. Dolayısıyla gerçekten güzel şeyler yapılacak. Ben sizlerden yüksek derecede desteklerinizi bekliyorum. İnsanlara değil, problemlere odaklanacağım. Geçmiş geçmişte kalmıştır. Problemleri çözmeye çalışacağız. Burada sizlerin desteği çok önemli olacak.”
Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Banu Esra Aslanertik de Rektörlük olarak hastanedeki süreçleri her zaman yakından takip ettiklerini belirterek, “Erdal hocamız kavrayıcı ve kapsayıcı yaklaşımı ile burada. Uzmanlık alanımız tıp değil ama sizler bize anlatacaksınız biz anlayacağız. Rektörümüz de ben de her türlü desteği vermek için buradayız. Hocam ekip çalışmasına çok önem veriyor. Hiçbir şey tek başına yapılamaz. Dokuz Eylül Üniversitesi çok büyük bir yapı ve amiral gemisi de hastane. Dolayısıyla bu yapıda bir şeyleri tek başımıza, birkaç kişi ile başarmamız hiçbir zaman mümkün değil. O yüzden ekiple, destekle hareket etmek çok önemli. Sizlerin desteğini bizlerden esirgemeyeceğine inanıyoruz, teşekkür ederiz” dedi.
Başhekimlik görevini Profesör Edizer’e devreden Prof. Dr. Erkan Derebek de, toplantıda kurumun mali ve idari yapısını, gelir gider dengesi, maliyetler, ödemeler, insan kaynakları, yenilenen ve yenilenecek bölümler, klinik araştırmalar, bilgi sistemleri, ilaç, tıbbi malzeme, klinik araştırmalar ve eğitim gibi ana başlıklarda toparladığı kapsamlı bir sunum yaptı. Profesör Derebek, yataklı servislerin kademe kademe 2’şer kişilik odalara dönüşeceğini, hastane içindeki yemekhanenin de tüm Sağlık Yerleşkesi mensuplarının tek merkezde yemek yiyecek şekilde hastane dışına taşınması yönünde proje hazırlayıp ihale aşamasına geldiklerini belirtti, yapılan işlerin iyi bir idari takiple aksamadan bitebileceğini dile getirdi. Yeni Başhekim Prof. Dr. Mete Edizer, tüm çalışmaların çok değerli olduğunu kaydederek, “Çok çalışılmış ve emek verilmiş. Elbette bizler de işlerin sıkı takipçisi olacağız. Çıtamız daha da yükseldi. Daha iyi şeyler yapmaya birlikte devam edeceğiz. Değerli hizmetleri için tüm hocalarımıza teşekkür ediyorum” diye konuştu.
Aile Hekimliği Anabilim Dalı Yeni Binasına Taşındı
Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi bünyesinde 2001 yılında kurulan ve yıllar içinde eğitim, araştırma ve hizmet alanlarında gelişimini sürdüren Aile Hekimliği Anabilim Dalı yeni hizmet binasına taşındı.
Aile hekimliği tüm ülkelerde birinci basamak sağlık hizmetinin ve koruyucu sağlık hizmetlerinin merkezinde yer almaktadır. Aile Hekimliği Anabilim Dalı da yeni hizmet binasında; Eğitim Aile Sağlığı Merkezi, Aile Hekimliği Polikliniği, Sigara Bırakma Tedavisi Polikliniği ve Obezite polikliniği ile hastalarına hizmet vermektedir.
DEÜ Aile Hekimliği Anabilim Dalı, kurulduğu günden beri mezuniyet öncesi eğitimde yerini almış, 2003 yılında ilk uzmanlık öğrencisinin kabulüyle de uzmanlık eğitimi vermeye başlamıştır. 2006 yılında üniversite hastanesi bünyesinde aile hekimliği polikliniği açılmış, daha sonra sigara bırakma tedavisi ve obezite poliklinikleriyle hizmet alanı genişletilmiştir. Birinci basamak sağlık hizmetleri çerçevesinde gerçekleşen yasal düzenlemeler sonrasında 2016 yılında Anabilim Dalı’na bağlı Eğitim Aile Sağlığı Merkezleri hizmete başlamıştır. Bu gelişmelerle birlikte Aile Hekimliği Anabilim Dalı yeni binasına taşınmış ve burada Balçova Eğitim Aile Sağlığı Merkezi’ni hizmete geçirmiştir.
Aile hekimliği nedir?
Genel Pratisyenlik/Aile Hekimliği, kendi eğitim yapısı, araştırma süreci ve hekimlik uygulamaları olan, birincil sağlık hizmetine dayalı ve tanımlanmış temel ilkeler üzerine kurulu akademik ve bilimsel bir disiplindir. Topluma dayalı, bireye ve ailesine yönlenmiş, süreğenlik gösteren sağlık bakımı verirken sağlığı koruyucu ve geliştirici hizmetler ile hastanın gereksinim duyduğu akut ve kronik sağlık sorunları ile aynı anda ilgilenir.
Vizyon ve misyonumuz
Dokuz Eylül Üniversitesi Aile Hekimliği Anabilim Dalı olarak vizyonumuz; dünyadaki mevcut akademik Aile Hekimliği birimleri arasında eğitim, araştırma, sağlık hizmeti üretiminde en iyiler arasında yer almaktır. Misyonumuz; mezuniyet öncesi ve mezuniyet sonrası tıp eğitimini çağdaş eğitim düzeyinde gerçekleştirerek; toplum sağlığını ön planda düşünen, iyi iletişim kurabilen, araştırmacı, etik değerlere, toplum lideri niteliğine, mesleki yeterliliğe sahip hekim ve uzman hekimler yetiştirmeye katkıda bulunmak, birinci basamak sağlık hizmeti konusunda ülkemizin ihtiyaçlarını önceleyen araştırmalar yapmak, aile hekimliği disiplininin yenilikçi gelişimini, sürekli iyileştirme ve geliştirilmesini sağlamak, birinci basamak sağlık hizmetlerini disiplinin kuramlarına uygun seviyede gerçekleştirecek sağlık hizmetini üretmek, bireyin ve toplumun sağlık düzeyini yükseltecek uygulama ve politikaların üretilmesine iyi bir yapılanma ve ekip çalışmasıyla katkıda bulunmaktır.
Dokuz Eylül Üniversitesi Aile Hekimliği Anabilim Dalı bilimsel araştırma ve yayınlar konusunda Türkiye’de aile hekimliği alanında birçok başarıya öncülük etmeye devam etmektedir. Uluslararası indekslerde yer alan dergilerde ve ulusal dergilerde çok sayıda makale, uluslararası ve ulusal kongrelerde sunulmuş çok sayıda bildiri, ulusal ve uluslararası kuruluşlardan fonlanmış çok sayıda proje ile akademik çalışmalarını yürütmektedir. Ulusal ve uluslararası kongrelerde aktif rol oynayarak üniversitemizi temsil etmektedir.
Türkiye’de üniversite aile hekimliği anabilim dalları içinde en yüksek sayıda uzmanlık öğrencisi yetiştiren birimlerden biri olup, ağırlıklı olarak Sağlık Bakanlığı kadrosunda olan uzmanlık öğrencileriyle, Türkiye’deki aile hekimliği uzmanlık eğitimine katkı vermektedir.
Dokuz Eylül Üniversitesi Aile Hekimliği Anabilim Dalı gerek asistan eğitimi ve mezuniyet öncesi eğitim; gerekse sağlık hizmetleri anlamında yeni binasında çalışmalarına devam etmektedir. 2017 yılında hizmete giren Dokuz Eylül Üniversitesi Balçova 6 No’lu Eğitim Aile Sağlığı Merkezimiz başta hastane personelimiz ve öğrencilerimiz olmak üzere herkesin yararlanabileceği yeni birim olarak hizmet vermeye başlamıştır.
DEÜ EĞİTİM AİLE SAĞLIĞI MERKEZİ AÇILDI!
Aile hekimliği tüm dünyada, birinci basamak sağlık hizmetleri ve koruyucu sağlık hizmetlerinde anahtar bir yer rol oynamaktadır. Dokuz Eylül Üniversitesi Aile Hekimliği Anabilim Dalı bünyesinde Sağlık Bakanlığı ve Üniversite arasında imzalanan protokol kapsamında hizmet vermeye başlayan Eğitim Aile Sağlığı Merkezleri bu hizmetleri verecek aile hekimliği uzmanlık öğrencilerinin temel eğitim ortamıdır. Aile hekimliği uzmanlık eğitiminin bir kısmı da eğitim hastanelerinde ve farklı sağlık kurumlarında yapılan rotasyonlardan oluşmaktadır. Eğitim Aile Sağlığı Merkezleri hem mezuniyet öncesi hem de mezuniyet sonrası eğitimin, toplum tabanlı olarak verilmesine olanak sağlamalarının yanı sıra birinci basamak sağlık hizmeti için model oluşturma, hizmet kalitesinin arttırılması, kayıtlı nüfusun sağlık göstergelerinin iyileştirilmesi için fırsatlar sunan önemli eğitim ve araştırma ortamlarıdır.
Dokuz Eylül Üniversitesi Balçova 6 No’lu Eğitim Aile Sağlığı Merkezi’nde, hasta muayene ve tedavisinin yanı sıra enjeksiyon, pansuman, gebe, çocuk ve erişkin aşılama, sağlam çocuk izlemi, gebe ve loğusa takibi, obezite, hipertansiyon gibi kronik hastalıkların takibi, periyodik muayene, sağlık eğitim ve danışmanlığı gibi tedavi edici, koruyucu ve sağlığı geliştirme hizmetleri verilmektedir. Ayrıca Sağlık Bakanlığının kanser tarama programlarında yer alan kolon kanseri, rahim ağzı kanseri ve meme kanseri taramaları yapılmaktadır.
Eğitim Aile Sağlığı Merkezi’nde Verilen Hizmetler
1. Hasta muayenesi ve tedavisi
2. Laboratuvar tetkikleri
3. Yaşa özel periyodik muayeneler
4. Kronik hastalıkların izlemi
5. Gebe – Lohusa – Sağlam – Çocuk Takipleri
6. 15-49 yaş kadın izlemleri
7. Bağışıklama hizmetleri (gebe-çocuk-erişkin)
8. Aile planlaması danışmanlığı
• Hap, kondom, aylık/üç aylık iğne, rahim içi araç uygulaması
• Sağlıklı cinsel yaşam danışmanlığı
9. Genel danışmanlık hizmetleri (Emzirme-Beslenme-Üreme sağlığı danışmanlığı)
10. Tek hekim sağlık raporu
• Evlilik raporu
• Ehliyet raporu
• İşe giriş raporu
11. Acil sağlık hizmetleri
12. Küçük cerrahi müdahaleler
13. Enjeksiyon-pansuman
14. Organ bağışı danışmanlığı
15. Ulusal kanser tarama programı
• Kolon Kanseri için gaytada gizli kan tayini
• Rahim ağzı kanseri için smear tetkiki
• Meme kanseri için meme muayenesi ve mamografi
Nasıl kayıt olabilirim?
DEÜ Balçova Aile Sağlığı Merkezine doğrudan başvurabilirsiniz.
Aile Hekimliği Kayıt Formu doldurup imzalanarak DEÜ Balçova Aile Sağlığı Merkezine (Sağlık Yerleşkesi-Aile Hekimliği AD binası) teslim edebilirsiniz.
Eş ve çocukların kayıt olması için imzaları gerekmektedir. 18 yaşında küçük çocukları için formları ebeveynleri imzalayabilir.
İletişim bilgileri
Çalışma saatleri: 8:00-17:00
Adres: Yer: Dokuz Eylül Üniversitesi BALÇOVA 6 NOLU EĞİTİM AİLE SAĞLIĞI MERKEZİ, Dokuz Eylül Üniversitesi Sağlık Yerleşkesi Balçova/İZMİR
Tel: 0232 4124961
Fax: 0232 4124959
Email: Bu e-Posta adresi istenmeyen posta engelleyicileri tarafından korunuyor. Görüntülemek için JavaScript etkinleştirilmelidir.
AKADEMİK KADROMUZ
Prof. Dr. Dilek GÜLDAL
Prof. Dr. Vildan MEVSİM
Prof. Dr. Nilgün ÖZÇAKAR
Prof. Dr. Mehtap KARTAL
Doç. Dr. Tolga GÜNVAR
Uzm. Dr. Ediz YILDIRIM
Uzm. Dr. Makbule Neslişah TAN
Uzm. Dr. Gizem LİMNİLİ
Yaşam Boyu Devam Eden Serebral Palsi Tedavisinde Deneyimli Merkez DEÜ Hastanesi
Türkiye’de yaklaşık 300 bin kişide bulunan ve 3-18 yaş grubu verilerine göre de 108 bin kişinin tedavi edildiği serebral palsi hastalığında Dokuz Eylül Üniversitesi hastanesi 16 yıldır süren hizmet ve deneyimleri ile Ege Bölgesi’nde referans merkez oldu. Çocukluk çağında engelliliğe neden olan, tedavisi ömür boyu süren ve aktivite kısıtlaması, postür bozuklukları, güç kaybı, denge sorunları gibi belirtilerin öne çıktığı serebral palsi hastalığı; fizik tedavi ve rehabilitasyon, ortopedi ve travmatoloji anabilim dalları ve çocuk nörolojisi bilim dalı’nın ortak çalışmaları ile tedavi ediliyor. DEÜ Hastanesi, alanında deneyimli akademik kadro önderliğinde 2001 yılından itibaren sunduğu tedavi hizmetleri ile bu alanda öne çıkarken, “Ege Bölgesi Serebral Palsi Çalışma Grubu”nun kurulmasına da önderlik ederek deneyimlerini diğer kurumlarla paylaştı. Çocuğun erken gelişim döneminde hasara neden olan; doğum öncesi veya doğum dönemlerinde ortaya çıkabilen serebral palsi tedavisinde haftada iki gün poliklinik ve botilinum toksin uygulama hizmetiyle 1000’i aşkın hastanın arşivlerinde olduğu ve izlendiği belirtildi.
Ortopedi ve travmatoloji, fizik tedavi ve rehabilitasyon ile çocuk nörolojisi uzmanları ve fizyoterapistlerin yer aldığı Ege bölgesi Serebral Palsi Çalışma Grubu’nun yılda dört kez yapılan toplantılarına, İzmir’deki tüm üniversite ve eğitim hastanelerinin yanı sıra Celal Bayar Üniversitesi, Adnan Menderes Üniversitesi ve Pamukkale Üniversiteleri’nin katıldığı belirtildi. DEÜ Hastanesi serebral palsi ekibi, çalışmalarını halen Prof. Dr. Haluk Berk ve Prof. Dr. Can Koşay (Ortopedi ve Travmatoloji AD), Prof. Dr. Özlen Peker, Prof. Dr. Özlem El, Doç. Dr. Ebru Şahin (Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon AD) ve Doç. Dr. Erhan Bayram’dan (Çocuk Hastalıkları, Çocuk Nörolojisi Bilim Dalı) oluşan akademik kadro ile yürütüyor.
Sağlıkta pek çok ilki gerçekleştiren Dokuz Eylül Üniversitesi’nin, özellikli tedavilerde de birçok sağlık kuruluşuna örnek olduğunu belirten Rektör Prof. Dr. Adnan Kasman, “Tedavi olanaklarımız uluslararası standartlarda. Akademik bilgi ve birikimimizle sürekli güncellediğimiz dinamik yapımızla en iyi hizmeti sunmaya devam ediyoruz” dedi.
DEÜ hastanesi başhekimi Prof. Dr. Erkan Derebek de çocukluk çağından itibaren ömür boyu tedavi ve izlem gerektiren serebral palsi hastalığında yaşam kalitesini artıracak en uygun tedavi hizmetlerini çok deneyimli bir ekiple sunduklarını ifade etti, erken tanı ve tedavinin, zamanında ve sürekli tedavi yaklaşımlarının çok önemli olduğunu belirtti.
Serebral Palsi bulguları nelerdir?
Serebral palsi çocukluk çağında engelliliğe neden olan hastalıkların başında gelmektedir. Hastalarda mevcut olan motor fonksiyon bozuklukları tabloya eklenen duyu, kognitif fonksiyon, iletişim, algılama problemleri ve epileptik nöbetlerin varlığı ile çok daha ağırlaşmakta ve engellilik daha da artmaktadır. Ayrıca çocuğun büyümesi ile birlikte klinik durumda değişiklikler ortaya çıkabilmektedir. Çocuğun erken gelişim döneminde oluşan hasar kavramı serebral palsi’de temeldir ve hasarın ortaya çıkışı için hayatın doğum öncesi, hamilelik süreci ve doğum sonrası dönemlerinde olabilir. Pratik açıdan serebral palsi’ye neden olan bozukluk, etkilenen fonksiyon gelişmeden ortaya çıkmaktadır. Bu, serebral palsi’yi çocuklarda daha geç olarak ya da erişkin dönemde ortaya çıkan ve klinik görünüm olarak serebral palsi’ye benzeyen durumlardan ayırmaktadır.
Görülme sıklığı 2-2,5 /1000 olarak literatürde bildirilmektedir. Türkiye’den yapılmış bir çalışmada, sıklığı 1000 canlı doğumda 4.4 olarak bildirilmiştir. Yapılan araştırma sonuçları göz önüne alındığında Türkiye’de yaklaşık 300 bin serebral palsili bireyin bulunduğu, 3-18 yaş grubu nüfus verilerine göre ise bu yaş grubunda 108 bin serebral palsili bireyin olduğu tahmin edilmektedir. Günümüzde gelişen teknolojiler ile yoğun bakım ünitelerinde çok düşük doğum ağırlıklı ve çok erken doğan bebeklerin bakımı çok iyi yapılmaktadır. Bu bebekler serebral palsi için yüksek riskli olduğundan serebral palsi’nin görülme sıklığında bir azalma olmamaktadır.
Hastalığa sebep olan öncül faktörler neler?
Miadından önce veya sonra doğum, hamilelikteki vasküler sorunlar (preeklampsi, intrauterin büyüme geriliği), çoğul gebelik (erken doğum, ikiz eşi ölümü), anneye ait faktörler (alkol, kokain, ilaç kullanımı) enfeksiyonlar (TORCH), genetik faktörler (trombofili, inflamasyon ve koagülasyon proteinlerini kodlayan genlerde polimorfizm) gibi öncül faktörler mevcuttur. Doğum sırasında ve sonrasında çocuğun hipoksik (oksijensiz) kalması önemli bir nedendir.
Yaşam boyu sürüyor, yaşlılıkta artıyor
Yaşam boyu devam eden bu hastalık sürecinde disabilitenin yaşlanma ile arttığı bilinmektedir. Bunun en önemli nedeni beyindeki hasara bağlı kas tonusu değişiklikleri, denge sorunları, güç kaybı ve seçici hareket yetersizliği gibi birincil sorunların neden olduğu kontraktürler ve kemik deformiteler gibi ikincil sorunlardır. Ayrıca epileptik nöbetler, yutma sorunlarına bağlı olarak ortaya çıkan beslenme bozuklukları, görme ve işitme sorunları da hem başlangıçta ve hem de ilerleyen süreçte artmış disabilitenin önemli nedenleridir.
Erkan tanı ve tedavi çok önemli
Hastalığın farklı klinik görünümleri mevcuttur ve buna göre spastik, diskinetik, ataksik ve mikst tip şeklinde sınıflandırılmaktadır. Hastalık ayrıca gövde ve ekstremiteleri de farklı şekilde etkiler ve buna göre hemiplejik, diplejik ya da tüm vücut tutulumu olabilir. Tanının erken konması rehabilitasyon sürecinin olabildiğince erken başlaması için çok önemlidir. Emme güçlüğü, etraftan gelen uyarılara yanıt vermeme, havale geçirme, huzursuzluk ilk aylarda dikkati çekecek bulgular olabilir. Yine sırt üstü yatırılan çocuğun vücudunda anormal kasılma olması, 3 aylık bir bebeğin baş kontrolünün yetersiz olması, ifadesiz yüz şekli, elini sürekli yumruk pozisyonunda ve baş parmağı avuç içinde tutma, 8-9. aylarda halen dönememe, bacakların belirgin çaprazlaması, sesli ve görsel uyaranlara tepkisizlik, bir yaş öncesinde el dominansının gelişmesi önemli bulgulardır.
Serebral palsili çocukların değerlendirme ve izlem süreci pek çok disiplinin yer aldığı bir süreçtir ve hasta ve ailenin de içinde olduğu disiplinler arası yaklaşım temeldir. Çocuğun düzenli olarak izlenmesi, gelişiminin takibi ve ortaya çıkan yeni tedavi gereksinimlerinin zamanında fark edilmesi açısından önemlidir. Pediatrik nöroloji, fiziksel tıp ve rehabilitasyon ve rehabilitasyon, ortopedi ve travmatoloji, göz hastalıkları, çocuk psikiyatrisi, KBB uzman hekimleri, diş hekimleri, fizyoterapist, konuşma ve iş uğraşı terapisti, özel eğitim uzmanı ve ortotist bu ekibin elemanlarıdır.
Günümüzde serebral palsili hasta rehabilitasyonunda başarılı olmanın ön koşulları olarak; zamanında, yoğun, sürekli ve aile merkezli bir tedavi yaklaşımı gerektiği bilinmektedir. Tedavi planı yapılırken kısa sürede ulaşılabilecek hedefler seçilmesi ve bu sürecin objektif olarak izlenmesi, hastanın mevcut fonksiyonel durumunun değerlendirilmesi ve tedavi hedeflerinin yaşa göre planlanması önemlidir. Böylece çocuğun sağlıklı kalmasını sağlamak ve çocuk ve ailenin yaşam kalitesini arttırmak mümkün olabilmektedir.
Kanser Savaşçısı DEÜ Hastanesi Tümör Konseyleri İle Fark Yaratıyor
Dokuz Eylül Üniversitesi Hastanesi, çağı-mızın zorlu hastalığı kanser tedavisinde 26 yıldır hizmet veren “Tümör Konseyleri” ile Türkiye öncüsü oldu. Birden fazla uzmanlık alanını ilgilendiren hastalıkların tedavisinde birden fazla disiplinin ortak de-ğerlendirme ile ortak karar alarak tanı ve tedavi süreçlerini yönlendirdiği (multidisipliner) yaklaşımlarla kansere savaş açan DEÜ Hastanesi, 10 ayrı konseyle yönettiği tedavi süreçlerinde yüksek başarı oranları ile fark yarattı. Onkoloji alanında pek çok ilki gerçekleştiren kurum; sürekli güncellenen modern cihaz parkı, hekim kalitesi, bilgi, deneyim ve üstün nitelikleri ile Sağlık Bakanlığı tarafından “Kapsamlı Onkoloji Merkezi” olarak tanımlandı. Kansere meydan okuyan DEÜ Hastanesi’ni dünya standartlarında başarıya taşıyan en önemli unsur da alanlarında Türkiye çapında en iyi akademisyenlerin yer aldığı Tümör Konseyleri oldu. Her biri en az 10 akademisyenden oluşan Tümör Konseyleri, kanserle mücadelede DEÜ Hastanesi’ni zirveye taşıdı.
En fazla konsey DEÜ Hastanesi’nde
Halen ülke genelinde en fazla konsey ile çalışan üniversite hastanesi olan Tümör Konseyleri hakkında şu bilgiler verildi: 1992 yılında Meme Tümörleri Grubu, Baş-Boyun Tümörleri Grubu, Kolorektal Tümörler Grubu, Akciğer Tümörleri Grubu, Pediatrik Tümör Grubu, Jinekolojik Onkoloji Grubu adı altında altı tümör grubu kurularak başlatıldı. 26 yıl öncesinde multidisipliner çalışmalara önderlik eden kurum, takip eden yıllarda liderliği sürdürdü. Ürolojik Tümör Grubu (Prostat, Mesane Kanserleri), Kemik-Yumuşak Doku Tümörleri Grubu, Santral Sinir Sistemi Tümörleri Grubu, Üst-GİS Tümör Grubu-1 (Karaciğer-Safra Kesesi, Pankreas Tümörleri), Üst-GİS Tümör Grubu-2 (Özefagus, Mide Tümörleri), Endokrin Tümörler Grubu kuruldu ve gruplar konseylerde aktif çalışmaya başladı. DEÜ Hastanesi’nde aktif çalışan 10 ayrı tümör konseyinde hastalar yüksek başarı oranları ile tedavi edilirken, dünya literatürüne uygun, uzun ve kaliteli yaşam şansına kavuştu.”
Hızlı ve doğru karar çok önemli
Hastaneye başvurudan itibaren başlayan süreçte, kanser tanısı almış tüm hastalar,
tanı aldıkları tarihten itibaren bu konseylere
sunuluyor. Tanı ve tedavi süreçleri bir hekimin
kararına bırakılmadan konseye katılan en az
10 öğretim üyesinin katılımı ile belirleniyor. Her
konseye, ilgili alanda özelleşmiş, genel cerrahi uzmanı (meme, tiroid, kolorektal, karaciğerpankreas, özefagus –mide), kadın hastalıkları
ve doğum uzmanı (jinekolojik onkolojik cerrah),
üroloji uzmanı, gastroenteroloji uzmanı, kulak
burun boğaz uzmanı, ortopedi uzmanı, beyin
cerrahisi uzmanı, göğüs hastalıkları uzmanı, pediatrik onkoloji uzmanı, radyoloji ve patoloji uzmanı, radyasyon onkolojisi ve medikal onkoloji
uzmanı, nükleer tıp uzmanı, tıbbi genetik uzmanı
öğretim üyeleri (profesör, doçent, yardımcı doçent) ve uzmanlık öğrencileri katılıyor. Her hasta
kurumumuza başvurusu sonrası bu konseylerde tanı süreçlerinden başlayarak ayrıntılı olarak
tartışılıyor ve uygulanacak tedaviler konusunda
ortak karar alınıyor. Bu şekilde hasta için en doğ-ru tedavi kararı alınarak en hızlı biçimde tedaviler başlatılıyor. Hastaya evreleme amaçlı olarak
yapılacak tetkiklere bile ortak karar verilerek gereksiz, yararsız tetkiklerin yapılması engelleniyor. Kanserde tedavi kararının doğru ve hızlı bir
şekilde alınması ve en hızlı şekilde uygulanması
önem taşıyor. İlk tedavi planının yanlış, eksik ve
gecikmeli olması ise tedavi sonuçlarını çok kötü
etkiliyor.”
Tedavi sürecinde neler var?
“Hastaya ameliyat gerekip gerekmedi-ği, ameliyat yapılacak ise yapılacak ameliyatın türü konseylerde belirleniyor. Hastalar ameliyat sonrasında; ameliyat bulguları, patolojik tanı, evreleme amaçlı yapılan görüntüleme bulguları ile tekrar tartışılıyor. Her hasta için hastalıkla ilgili tüm faktörler belirlendikten sonra uygulanması gereken ek tedavi kararı ortak olarak veriliyor, uygulanacak radyoterapi ve/veya kemoterapinin gerekçeleri konsey üyelerine açıklanıyor. Daha sonra kemoterapi ve/veya radyoterapi uygulanacak olan hastalar hızlı bir şekilde ilgili kliniklere yönlendiriliyor. Konsey kararları hastalara ilgili klinikte çalışan uzmanlar tarafından ayrıntılı olarak açıklanıyor ve kararlar hasta ile de tartışılıyor.”
Modern cihazlarla yüksek başarı
“Son derece modern cihaz parkı sayesinde radyoloji kliniğimizde mamografik tomosentez ile meme kanserinde daha hassas ve daha doğ-ru tanı konabiliyor. Erkeklerde kansere bağlı ölüm nedenleri arasında ikinci sırada olan prostat kanseri tanısında multiparametrik MR ile prostat bezi içindeki tümör odağı yüksek doğruluk ile belirlenebiliyor. Nükleer Tıp Anabilim Dalı’nda yapılan PSMA PET tetkiki ile tüm metastatik odaklar saptanabilirken, Luthesium PSMA ile bu metastatik odaklar hedeflenerek ortadan kaldırılabiliyor. Girişimsel Radyoloji ünitesinde, ulaşılması zor bölgelere yerleşen tümörlerde yüksek başarı ile biyopsi yapılı-yor. Radyasyon Onkolojisi Kliniğimizde en son teknoloji ürünü olan cihazlar ve alanında deneyimli hekimlerle klasik yoğunluk ayarlı radyoterapi, volümetrik ark tedavileri, sterotaktik radyocerrahi, sterotaktik beden radyoterapileri yüksek doğrulukla uygulanıyor ve uygun hastalarda cerrahi uygulanamayacak bölgelerdeki tümörler radyasyon tedavisi ile başarılı bir şekilde tedavi ediliyor. Alanında son derece deneyimli cerrahi kadro ile en zor operasyonlar, laparoskopik kanser cerrahileri yüksek başarı ile uygulanıyor. Bütün bu deneyimli kadronun bir arada toplandığı konseylerde 26 yıllık tecrübe ile uluslararası standartlarda en iyi tedavi olanakları sunuluyor.”
DEÜ Hastanesi İnme Tedavisinde Türkiye’ye Rol Model
Dokuz Eylül Üniversitesi Hastanesi’nde 20 yıldır hizmet veren ve 2016 yılında yenilenerek Türk Beyin Damar Hastalıkları Derneği tarafından akredite edilen İnme Ünitesi, özellikli tedavilerde Türkiye’nin gözde merkezi oldu.
Nöroloji Anabilim Dalı bünyesinde güçlü akademik kadro önderliğinde yüksek kalitede hizmet veren DEÜ Hastanesi İnme Ünitesi, tersiyer merkez olarak (bu olanaklara sahip olmayan çevre merkezlerden hasta kabul edilen) gerekli bütün tıbbi tedavi, girişim ya da ameliyat gibi uygulamaların gerçekleştirildiği bir ünite olarak tüm ülkeye örnek oldu. Türk Nöroloji Derneği, DEÜ Hastanesi İnme Ünitesi’ni, bu yıl ‘Özellikli tedavilerin öğrenileceği eğitim merkezleri arasında’ göstererek bu alanda görev yapan nöroloji uzmanlarına eğitim bursları da sağladı. Uzun yıllara dayanan bilgi ve deneyimleri ile sağlık sektörüne hem tedavi hem de eğitimde büyük katkı sunan Nöroloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Kürşad Kutluk ve ekibi, başarılı çalışmaları ile Dokuz Eylül Üniversitesi Hastanesi’nin ulusal ve uluslararası platformdaki gücüne güç kattı.
Prof. Dr. Kürşad Kutluk, inme ünitelerinin, sadece inme hastalarının kabul edildiği, genel nöroloji servisi ile yoğun bakım arasında bir yapılanma gösteren, ayrı doktoru ve hemşiresi olan, hastaların yaşamsal fonksiyonlarının yakın takip edildiği özel birimler ollduğunu belirtti. İnme hastalarının bakımında deneyimli bir etkibin çalıştığını ifade eden Prof. Dr. Kutluk, dünya genelinde ikinci ölüm nedeni olan inme hastalığı, tedavisi ve korunma yollarına ilişkin şu bilgileri verdi:
“İnme, damar tıkanması ya da yırtılmasına bağlı olarak beyinde oluşan hasar ve bunun meydana getirdiği ani gelişen tablodur. Hastalarda felç ya da konuşma bozukluğu gibi nörolojik belirtiler görülür. Dünya genelinde ikinci ölüm nedeni, eriş-kin çağda birinci engellilik nedenidir. Türkiye’de inme, toplam ölümler içinde %15 sıklığıyla ikinci sıradadır. İnme hastalarında ilk birkaç saat çok önemlidir. Bu süre içinde, damar içine uygulanan pıhtı çözücü tedavilerle hastaların sağ kalma ve bağımsız yaşama şansları yükselmektedir. Bunun dışında kateterle pıhtı çekme yöntemi de son yılların önemli gelişmeleri arasındadır. Hastaları inmeden korumak ise en önemli konudur ve toplum bilincinin risk faktörleri konusunda arttırılması gerekmektedir. İnme için en önemli risk faktörleri; başta hipertansiyon olmak üzere, diyabet, sigara içmek, hareketsiz yaşam, obezite ve kan yağlarındaki dengesizliktir. Bunların kontrolü, inmeden korunmak için esastır.
Ülkemizde inme tedavisini yüksek kalitede veren kapsamlı inme merkezleri olmakla birlikte yeterli sayıda değil ve düzenli, denetimli bir planlama içinde geliştiği söylenemez. Konuyla ilgili yetkililerle inme tedavisi yapan hekimler arasında işbirliğinin sağlanması, yapılandırılmış sevk sistemleri kurularak hastane öncesi hizmetlerin çabuklaştırılması ve iyileştirilmesi, hastane içi organizasyonların planlanması, sürekli eğitim programlarının düzenlenmesi ve yazılı protokollerin oluşturulması gerekir. Biz, 1997 yılında açılan ve 2016 yılında yenilenen kapsamlı inme merkezimizde tedavilerin yanı sıra nöroloji uzmanlarına eğitim veriyoruz. Burada amaç, merkezimizde yapılan uygulamaların planlı ve programlı biçimde altyapıları uygun olan diğer merkezlerde de yapılmasını sağlamak.”
Prof. Dr. Bahri Akdeniz: “Kalp sağlığında düzenli kontrol hayat kurtarır”
Akut Koroner Sendroma Dikkat
Dokuz Eylül Üniversitesi Hastanesi Başhekim Yardımcısı ve Kardiyoloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Bahri Akdeniz: “Kalp sağlığında düzenli kontrol hayat kurtarır”
Dokuz Eylül Üniversitesi Hastanesi Başhekim Yardımcısı ve Kardiyoloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Bahri Akdeniz, kalp krizi için risk grubundaki sağlıklı kişilerin 40’lı yaşlardan itibaren düzenli kontroller yaptırarak kalbin ciddi olarak hasarlanması anlamına gelen “Akut Koroner Sendrom”dan korunabileceklerini belirtti. Kalp krizinin, “Akut Koroner Sendrom”un ‘bir alt grubu olduğunu ve krizin de tiplerinin olduğunu ifade eden Prof. Dr. Akdeniz, “Akut Koroner Sendrom, kalbi besleyen koroner damarlarının ani olarak tıkanması ya da ciddi oranlarda daralması sonucunda kalbin hasarlanması durumudur. Yani kalp krizini de kapsayan geniş bir yelpazeyi ifade ediyor. Damarların ani tıkanması kalp kasını besleyen miyokardın tehlikede olmasına yol açar ve dolayısıyla hastanın yaşamı tehlikeye girer. Damar sertliği yapan aterosklerotik plaklar aslında 20’li 30’lu yaşlardan itibaren oluşmaya başlar ve yaklaşık 50’li yaşlardan itibaren de damarı daraltmaya başlar. 5-10 dakikayı geçmeyen ve daha çok efor sırasında gelen ağrılar koroner damarın kalp kasını geçici olarak yeterince besleyemediği durumdan kaynaklanan ağrılardır, stabil (kararlı) koroner damar hastalığı olarak adlandırdığımız bu durum kalp krizi değildir. Ancak koroner damar içindeki plağın aniden yırtılması veya zedelenmesi ile kısa zaman içinde damar içinde pıhtı oluşması ve damarı tıkaması akut koroner sendrom dediğimiz duruma neden olur. Koroner damar hastalıklarında yıllardan beri bilinen beş risk faktörü vardır. Hipertansiyonu, şeker hastalığı olanlar, sigara içenler, kolesterol yüksekliği olanlar ve beşincisi de ailesinde erken yaşta kalp ve damar hastalıklarından birini (inme dahil) geçirmiş olanlar. Günümüzün hareketsiz yaşam koşulları ve bel bölgesinde yoğunlaşmış obezite de riski artıran diğer unsurlardır. Bu faktörlerden bir kaçının birlikte olması riski de katlamalı olarak artmaktadır. O nedenle bu grupta olanların belli aralıklarla kontrole gelmeleri, risk faktörlerini azaltmak için çok önemli. Özellikle sigara içmek, satüre yağ dediğimiz doymuş yağlı gıdalarla beslenmek, stres, fazla kilolar, uykusuz kalmak da riski artırır. Kalp sağlığı için riskli hasta grubunda 40’lı yaşlardan itibaren yılda bir kez kontrol koruyucu yaklaşımlar için çok önemlidir. Kan tahlili ile şeker ve kolesterol ölçümü, EKG ve efor testi ile değerlendirmeler yaparak gerekli önlemleri alabiliyoruz” dedi.
Akut Koroner Sendrom belirtileri nelerdir?
Prof. Dr. Bahri Akdeniz, Akut Koroner Sendromun belirtilerini, hastanede yapılan uygulamaları ve sağlıklı bireyler için koruyucu önlemleri
şöyle anlattı:
“Ağrı genellikle göğüs bölgesinde, halk
arasında iman tahtası denilen sternum kemiğinin
altında baskı hissi ve sıkışma tarzında olmaktadır,
bazen sırtta, iki kürek kemiğinin arasında da olabilir, çeneye sol kola yayılabilir, bazen de kolda uyu-şukluk şeklinde tezahür edebilir. Kalbin arka cidar
enfarktüslerinde olduğu gibi mide ağrısı, bulantı
şeklinde de gelebilir. Göğüsteki ağrıya; bulantı hissi, nefes darlığı, solukluk, çarpıntı, fenalık hissi eş-lik ediyorsa kesinlikle kalp krizi olma riski yüksektir. Ağrı 20 dakikayı geçiyorsa dilaltı hapına yanıt
vermiyorsa belki geçer diye beklemek çok zaman
kaybıdır. Vakit kaybetmeden bir sağlık kuruluşuna
gidilmelidir. Bunun için de en iyi yöntem 112’yi aramaktır. 112 hizmetinde, en yakın sağlık kuruluşları
ile hızlı koordinasyon sağlandığı için zaman kaybetme riski azalır.”
Hastanede ne gibi işlemler yapılıyor?
“Hasta hastaneye geldiğinde bu damarın bir an önce açılması önemlidir. Damarın açılması da; ya damardan verilen ilaçla olur ya da hastanın anjiyoya alınıp, tıkalı damara stent takılması ile mümkün olabilir ki, bu yöntem daha etkilidir. Hastaneye en kısa sürede gelmek ne kadar önemliyse, hastanın acil servisten bir an önce anjiyo laboratuvarına intikali ve burada damarının açılması da o kadar önemlidir. Çünkü burada da ‘zaman eşittir kalp kası’ demektir. Her geçen dakika kalp kasından geri dönüşümsüz olarak bir şeyler alıp götürür. Çok erken müdahale kalp krizini önleyebilir. Çok geç gelirseniz de o damarı açsanız bile artık giden kas geri gelmez. Bu durumda hastalar ileriki yaşamlarında kalp yetmezliği olarak karşımı-za gelebilirler. Damar açıldıktan sonra büyük oranda ani ölüm riski veya aritmiler sona ermiştir. Hastanın acil servise nakli ve buradan da acil olarak primer perkutan koroner girişim yapacak ekibin toplanması 112 ekibinin de dahil olduğu bir organizasyonu gerektirir. İzmir’de İl Sağlık Müdürlüğü bünyesinde yapılan bir organizasyon ile hastanın oturduğu bölgeye göre 112 ekipleri hastayı hangi hastaneye getireceğini, nerede anjiyo laboratuvarının ve ekibin uygun olduğunu ve koroner yoğun bakımda boş yer olup olmadığını görebilmekte ve ona göre hastayı en yakın sağlık kuruluşuna getirmektedir.”
Koruyucu önlemler neler?
Prof. Dr. Bahri Akdeniz koruyucu önlemleri de şöyle
özetledi:
“Akut Koroner Sendrom ile ilgili en önemli koruyucu faktörlerin başında sigarayı bırakmak geliyor.
İkincisi beslenme önemli. Özellikle yağlı, kolestrolü
yüksek besinlerden, satüre yağ dediğimiz doymuş
yağlı gıdalardan uzak durulmalı. Hatta bu konuda Türk Kardiyoloji Derneği’nin sunduğu bir de yemek
tarifleri kitabı var. Kilolu bireylerin ve şeker hastalı-ğına meyilli olanların özellikle glisemik indeksi yüksek karbonhidratlı gıdalardan uzak kalması gerekli.
İdeal kiloda beden kitle endeksi 25 civarında olmalı.
30’un üzerinde olanlara diyet ve düzenli egzersiz
yapmalarını öneriyoruz. Düzenli egzersiz, haftanın
5 günü 30’ardan 150 dakika şeklinde aşırı yorulmadan yapılmalı. Belli bir tempoda kalp hızı yaklaşık 130
civarında nefes nefese kalmadan tempolu yürüyüş
olabilir. Stresten uzak durmak, geceler boyunca uykusuz kalmamak önemli. Biz buna yaşam şartlarını
düzenlemek diyoruz. Düzenli yaşam ile riski son derece azaltmış oluyorsunuz.”
Göğsünde ağrı şikayeti ile DEÜ Hastanesi’ne getirilen ve burada anjiyo yapılarak damarı stentle açılan 67 yaşındaki Ali Elçi, başarılı müdahale ve Kardiyoloji Yoğun Bakım Ünitesi’ndeki tedavisi sonrası taburcu edildi. Prof. Dr. Bahri Akdeniz, “Hastamız çok kısa sürede hastanemize getirildiği için bu olayı çok az bir hasarla atlatmış oldu” dedi.
Aşırı Sıcakta İş Kazaları 4 Kat Artıyor
Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Meslek Hastalıkları Bilim Dalı Başkanı ve Meslek Hastalıkları Uzmanları Derneği (İMUD) Başkanı Prof. Dr. Arif Çımrın, aşırı sıcakta, iş kazaları ve sıcağa bağlı gelişen hastalıklarda çarpıcı artış görüldüğüne dikkat çekti, basit önlem olarak da yeterli düzeyde sıvı almanın büyük önem taşıdığını belirtti.
Prof. Dr. Çımrın, tüm yurtta etkili olan sıcak hava dalgasının artan nemle birlikte hissedilen sıcaklığı 50 derecelere çektiğini belirterek sıcakta stres yönetimi ve alınacak önlemlerle ilgili bilgi verdi. Çalışma nedeniyle artan vücut sıcaklığı düşünüldüğünde özellikle inşaat işçileri, tünel, asfalt işçileri ve tarım çalışanları gibi açık havada uzun süre çalışanların çok dikkatli olması gerektiğini ifade eden Prof. Dr. Arif Çımrın şöyle konuştu:
İdrarınızın rengini kontrol edin
“Yapılan çalışmalarda, sıcağın etkisiyle dikkatsizlik, halsizlik, yorgunluk ve kişisel koruyucu donanımların düzensiz kullanımı nedeniyle iş kazalarında 4 ila 6 kat artış görülmektedir. Amerika, tarım işçilerinde yapılan araştırmada 15 yıllık süre içinde 423 tarım işçisinin sıcaklığa bağlı öldüğünü bildirmiştir. Sıcak çarpması, sıcak yorgunluğu, kramplar, halsizlik ve yorgunluk gibi erken bulgular, dikkat edilmemesi halinde ölümle sonuçlanabilir. 35,5 dereceden sonra her bir derece sıcaklık artışı bu hastalıkların ortaya çıkışını 12 kata kadar artırmaktadır. Bunun yanında aşırı sıcaklarda çalışan performansının düştüğü ve iş kalitesinin azaldığı da bilinmektedir. Sıcaktan korunmak için açık renk ve vücudu tamamen kaplayan, terletmeyen kıyafetler tercih edilmeli, mümkünse yüksek koruma faktörlü güneş kremleri sürülmeli ve özellikle 11.00-14.00 arası çalışmaya ara verilmelidir. Sıcaklara bağlı hastalıklardan korunmanın en önemli yolu yeterli sıvı alımıdır. Çalışanların susamasa bile 15 dakikada bir su içmesi önerilmektedir. Basitçe idrarınızın rengini kontrol ederek vücudunuzun su ihtiyacını anlayabilirsiniz.”
Meslek Hastalıklarında DEÜ’den Sanayiye İşbirliği Çağrısı
Dokuz Eylül Üniversitesi bünyesinde 2013 yılında kurulan ve iki yıldır poliklinik hizmeti de veren Türkiye’nin İlk Meslek Hastalıkları Bilim Dalı; dünya standartlarındaki bilgi birikimi, bilimsel ve teknik altyapısı ile öne çıkan kaliteli hizmet anlayışını toplumun her kesimine ulaştırmak için sanayi kuruluşlarına işbirliği çağrısı yaptı.
İş ve Meslek Hastalıkları alanında Türkiye’de önemli bir referans merkezi olduklarını, tüm sektörlerden meslek hastalıklarına yönelik testler ve risk analizleri yönünde başvurular aldıklarını belirten Meslek Hastalıkları Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Arif Hikmet Çımrın ve Meslek Hastalıkları Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Yücel Demiral, uluslararası standartlardaki hizmet sunumu ile sanayinin ihtiyaçlarına yanıt vermeye hazır olduklarını belirtti.
Türkiye’de halen bir üniversite bünyesinde bu kapasitede hizmet veren tek merkez olduklarını ifade eden Prof. Dr. Çımrın ve Prof. Dr. Demiral çalışmalarını şöyle özetledi:
“Dokuz Eylül Üniversitesi bünyesinde iş sağlığı konusunda, koordinasyon içinde çalışan dört farklı yapı var. Bunlar; İş Sağlığı Araştırma ve Uygulama Merkezi (İSAMER), İş ve Meslek Hastalıkları Bilim Dalı, Halk Sağlığı Anabilim Dalı İş Sağlığı Doktora Programı ve İşyeri Sağlık Güvenlik Birimi. Öncelikli araştırma alanlarımız; iş yeri ortamında toz, gürültü, ağır metaller ve psikososyal riskler. İtalya ve Hollanda gibi ülkelerle ikili araştırmalar ve eğitim projeleri yürütüyoruz. Ayrıca hastanemizde laboratuvar hizmeti olarak rutin hematolojik ve biyokimyasal testler yapılıyor. İşyeri ortamında ölçümler yapmak üzere yapılandırılan iş hijyeni laboratuvarının geliştirilmesi çalışmaları da devam ediyor. Ağır metaller ve diğer mesleksel toksik maddelerin ölçümlerinin yapılması için çalışmalarımız var. İşitme (Odyoloji) laboratuvarının yanı sıra çağdaş bir altyapıya sahip Radyoloji (radyodiagnostik) bölümü çalışmalarımıza büyük destek sağlıyor.”
Üç yılda 1000 hasta değerlendirildi
“Hemen tüm sektörlerden meslek hastalığı kuşkusu gelen başvurular doğrultusunda son üç yılda İş ve Meslek Hastalıkları Bilim Dalı Kliniğimizde1000’in üzerinde olguyu değerlendirdik. Astım ve toza bağlı akciğer hastalığı (pnömokonyoz) gibi solunum sistemi, kas iskelet sistemi, dermatolojik sorunlar başta olmak üzere hemen tüm sistemlerle ilişkili mesleksel hastalık ortaya çıktığını gözledik. Bu meslek hastalıklarının varlığı, İşyerlerinde sağlık sorunlarının ortaya çıkmaması için iş sağlığı ve güvenliği hizmetlerinin daha da güçlendirilmesi gerektiğini gösteren bir sonuç. 10 yıldır İtalya İş Hijyenistleri Derneği ile ortak geliştirilen uluslararası akredite edilmiş ‘İş Hijyeni” eğitimleri ve OSHNET-School adı verilen eğitimleri yürütüyoruz. Üniversitemizin mühendislik bölümleri ile de iş hijyeni ve iş güvenliği alanlarında işbirliği içindeyiz. Tüm bu çalışmalar ve deneyimler ışığında, üniversitemiz bünyesinde son 5 yıldır yapılan ‘Risk Analizleri ve Çalışanların Sağlığının İzlemi’ daha da genişletildi. Amaç, tüm üniversiteye İş Sağlığı ve Güvenliği (İSG) hizmetlerinin verileceği merkezi bir birimin kurulması. İş ve Meslek Hastalıkları yan dal uzmanlık eğitimimiz de Göğüs Hastalıkları, Halk Sağlığı ve İç Hastalıkları Anabilim Dallarının yaptığı protokolle devam ediyor. Bu bağlamda Türkiye’nin ilk Meslek Hastalıkları Uzmanlık öğrencisini bölümümüzde yetiştirmekten mutluyuz.”
DEÜ Hastanesi’nde Kanser Hastaları Kemoterapi İçin Artık Sıra Beklemeyecek
Türkiye’nin sağlıkta lider kuruluşlarından Dokuz Eylül Üniversitesi Hastanesi’nde, daha çok kanser hastalarının tedavi edildiği Gündüz Tedavi Merkezi’nde son yıllarda artan hasta yoğunluğuna bağlı olarak oluşan sıra bekleme sorunu, yeni mesai düzenlemesi ile çözüldü.
Daha önce hafta içi her gün saat 08.00 ile 16.00 arasında tedavi hizmeti sunulan merkezde, randevuların bir haftalık sürelere uzaması üzerine Başhekimlik yeni mesai düzenlemesini hayata geçirdi. Hemşirelik Hizmetleri Müdürlüğü ile birlikte planlanan yeni uygulama kapsamında tedaviler, saat 08.00 ile 18.00 arasındaki zaman diliminde gerçekleştirilecek şekilde düzenlendi. Daha önce günde ortalama 90-100 hastaya hizmet verilirken, yeni yapılan düzenleme ile birlikte kazanılan iki saatlik ek süre sayesinde yüzde 20 oranında daha fazla hastaya tedavi olanağı sunulmaya başlandı. Böylece, bir haftaya kadar uzayan tedavi randevuları da iki güne çekilmiş oldu. Hasta konforunun en üst düzeyde tutulduğu, alanında deneyimli hekim ve hemşirelerin büyük özveri ile hizmet sunduğu ünitedeki işleyiş, hasta ve hasta yakınlarının yüzünü güldürdü.
Tıbbi Onkoloji Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. İlhan Öztop da kanser tedavilerinin sadece onkolojik tedavi ile sınırlı olmadığını, beraberinde psikolojik destek, sosyal destek ve beslenme desteği ile birlikte bir bütün olarak verilen kapsamlı bir tedavi gerçekleştirilmekte.
Adli Tıp Anabilim Dalı Yeni Poliklinik Binasına Taşındı
20 yıllık güçlü bilgi, deneyim, eğitim ve hizmet altyapısı ile alanında Türkiye’nin en önemli referans merkezleri arasında yer alan ve son yıllarda rutin hizmet üretiminde büyük artış sağlayan Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Adli Tıp Anabilim Dalı’nda poliklinik hizmetleri, Adli Tıp binası girişinde düzenlenen yeni ünitede verilmeye başlandı. İnciraltı Sağlık Yerleşkesi’nde yer alan poliklinikte, hastanemizin diğer servislerinden istenen adli olgulara konsültasyon hizmeti, adli makamlarca gönderilen ve bireysel başvuru yapan olgulara görüş bildirilmesi hizmetleri verilirken, hastanemiz Acil Servisi’nde araştırma görevlileri ve uzmanlar tarafından ilgili öğretim üyesi danışmanlığında 7 gün 24 saat konsültasyon hizmeti de verilmektedir.
Acil Servis’te adli olgu niteliği taşıyan hastaların adli olgu bildirimi yapılmakta ve resmi makamlardan yazılı talep geldiğinde bu hastaların adli raporları düzenlenmektedir. Tıbbi Malpraktis, İnsan Hakları İhlalleri, Cinsel Şiddet, Çocuk ve Yaşlı İstismarı konularında taraflara danışmanlık ve bilirkişilik hizmetleri verilmektedir.
Adli belge inceleme (imza vb) konularında bilirkişilik ve danışmanlık hizmeti, Özel Bilirkişilik (Uzman Bilimsel Mütalaa) hizmetleri ve hukukçulara yönelik tıbbi bilirkişilikle ilgili özel danışmanlık hizmetleri de Anabilim Dalımız bünyesinde verilmektedir.
Plastik Cerrahi Polikliniği’nde Fiziksel Alanlar İyileştirildi
Dokuz Eylül Üniversitesi Hastanesi’nde 1989 yılında kurulan Plastik, Rekonstrüktif ve Estetik Cerrahi Anabilim Dalı’nın fiziksel altyapısı baştan aşağı yenilenerek daha modern ve konforlu bir ünite olarak hasta hizmet sunumuna başladı.
Klasik operasyonlar dışında, Mikrocerrahi, El Cerrahisi, Kranio-Maksillofasiyal Cerrahi, Yara Bilim Dalı ve Endoskopik Cerrahi için gerekli tüm olanakların mevcut olduğu Plastik, Rekonstrüktif ve Estetik Cerrahi Anabilim Dalı’nda uluslararası standartlarda sunulan poliklinik hizmetleri, güçlü akademik kadro önderliğinde bölgede çok önemli bir ihtiyaca yanıt vermektedir.
Çocuk ve Ergen Psikiyatrisi’nde Ek Birim Hizmete Açıldı
Dokuz Eylül Üniversitesi Hastanesi Çocuk – Ergen Ruh Sağlığı Polikliniği Ek Ünitesi, Erişkin Poliklinikler binasında hizmete girdi. Çocuk ruh sağlığı alanında 1986 yılında hizmet vermeye başlayan ve 1995 yılından itibaren de Çocuk Psikiyatrisi Anabilim Dalı olarak hasta hizmet sunumunu sürdüren Dokuz Eylül Üniversitesi Hastanesi’nde, 0-18 yaş arasındaki çocuk ve gençlerin ruhsal problemleri değerlendirilerek tedavi olanakları sunuluyor. 20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren çocuk araştırmalarının artması ve bu alandaki gelişmelere paralel olarak hızla artan gereksinime yanıt vermek üzere geliştirilen ünitede randevulu ve acil olgular değerlendirmektedir.
Tıbbi Onkoloji Polikliniği Yenilendi
Kanser tedavilerinde Türkiye’nin referans merkezleri arasında yer alan Dokuz Eylül Üniversitesi Hastanesi Tıbbi Onkoloji Polikliniği, çağın koşullarına uygun şekilde modernize edildi. Güçlü akademik kadrosu ve yoğun deneyimi ile bölgenin en önemli tedavi merkezleri arasında yer alan Tıbbi Onkoloji Bilim Dalı, DEÜ Hastanesi Poliklinikler Binası’ndaki modern fiziki alanda hizmet sunumuna devam ediyor. Bekleme salonundan poliklinik ve hekim odalarına kadar tüm hizmet alanlarının yenilendiği ünitede, onkoloji hasta ve yakınlarına daha ferah bir ortamda daha konforlu bir hizmet sunulmaya devam edilmektedir.
Kalpten Bağış Hastalara Şifa Olacak
Dokuz Eylül Üniversitesi Hastanesi’nde 2016 yılında kalp rahatsızlığı nedeniyle 7 ay süreyle tedavi gören hayırsever Ethem Gürbüz, kendisi gibi şifa bekleyen hastalara destek olmak için yaptığı bağış ile Kardiyoloji Yoğun Bakım Ünitesi’ne 4 yataklı bir Günübirlik Servis kazandırdı. Anjiyoya alınan kardiyoloji hastalarının aynı gün içinde taburcu olmalarına hizmet edecek şekilde düzenlenen Günübirlik Servis törenle hizmete açıldı.
Törene eşi Gülser Gürbüz ile birlikte katılan 78 yaşındaki bağışçı Ethem Gürbüz, kendisini sağlığına kavuşturan hekimlere ve tüm sağlık personeline müteşekkir olduğunu belirterek, “Bu vatanın bir evladı olarak sağlığa böyle bir yardım yapmaktan büyük memnuniyet duyuyorum. Doktorlarımız daha rahat koşullarda çalışsın, hastalarımız da mağdur olmasın istedim. Bu bağışı yapmama vesile olan doktorum Prof. Dr. Özer Badak’a teşekkür ediyorum. Katkılarım bununla sınırlı kalmayacak, bundan sonra da devam edecek” diye konuştu.
Hayırsever Ethem Gürbüz’e bir plaket vererek teşekkür eden Başhekim, bu güzel davranış ve duyarlılığın herkese örnek olmasını dileyerek şöyle konuştu: “Sayın Gürbüz hastanemiz için gerçekten önemli bir katkı sağladı. Bu önemli yaklaşım ve iyiliğin diğer hayırseverlere de örnek olmasını diliyorum. Kardiyolojide yatış gerekmeyen hastalarımızın günübirlik hizmet almalarına uygun bir ünite hazırladık ve açılışını yapmaktan büyük mutluluk duyuyorum. Bağışçımızın yeni katkılarını da bekliyoruz.”
Kardiyoloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Bahri Akdeniz de günübirlik hastalar için oluşan bir ihtiyacın böyle anlamlı bir bağış ile karşılanmasından memnuniyet duyduğunu ifade ederek, “4 yataklı ünitemizde hastalarımızın günübirlik girişini erkenden yapabiliyoruz ve aynı gün hiç mağdur olmadan taburcu edebiliyoruz. Böyle bir üniteye gerçekten gereksinim vardı, bağışçımız Ethem Gürbüz’e ve ailesine çok teşekkür ediyoruz” dedi.
Hastanemizden Güncel Haberler
Küçük Bedenleri DEÜ Hastanesi’nde Hayata Tutundu

Nedeni bilinmeyen doğumsal safra kanalları gelişim bozukluğu ve doğumsal karaciğer yetmezliği nedenleriyle Dokuz Eylül Üniversitesi (DEÜ) Hastanesi’nde son bir yıl içinde karaciğer nakli yapılan 1-5 yaş arasındaki Defne Aygün, Memiş Arda Bahar, Agadayı Nuriyev (Azerbaycanlı) ve Abdil Akkaş, başarılı geçen operasyonların ardından sağlıklarına kavuşarak ailelerinin yüzünü güldürdü. Sağ kalım oranı en riskli olan 10 kilogram altındaki küçüklerin operasyonunu, DEÜ Hastanesi Organ Nakil Merkezi Mesul Müdürü Prof. Dr. İbrahim Astarcıoğlu önderliğindeki Karaciğer Nakli Ekibi ve başarılı bir multidisipliner çalışma sergileyen Anesteziyoloji, Gastroenteroloji, Çocuk Yoğun Bakım, Radyoloji ve Enfeksiyon Hastalıkları ekipleri gerçekleştirdi. Küçük bedenlerin yaşam mutluluğunu tüm ekip kutladı.
İzmir’de yaşayan Aygün ailesinin kızı Defne Aygün’e; henüz 4 ay 10 günlükken, 05.011.2015 tarihinde, doğumsal safra kanalları gelişim bozukluğu (Konjenital biliyer atrezi) nedeniyle nakil yapıldı. Babasından alınan sol lob karaciğer grefti, ameliyat sırasında iki kez küçültülerek hastaya nakledildi. Ameliyat sırasında 6 kg olan Defne, şimdi 14 aylık ve ağırlığı 9 kg 100 grama ulaştı.
Memiş Arda Bahar; henüz 1 yaşındayken 18.02.2015 tarihinde, nedeni bilinmeyen doğumsal karaciğer yetmezliği nedeniyle nakil oldu. Babasından alınan sol lob karaciğer grefti, ameliyat sırasında küçültülerek hastaya nakledildi. Ameliyata girerken 7.5 kg olan Memiş Arda şu anda 18 aylık ve 10.5 kilogram.
Azerbaycan Bakü doğumlu olan Agadayı Nuriyev’e de 22.12.2015 tarihinde 4 yaşındayken nedeni bilinmeyen doğumsal karaciğer yetmezliği nedeniyle DEÜ Hastanesi’nde nakil yapıldı. Nuriyev’e, babaannesinden alınan sol lob karaciğer grefti ile karaciğer nakli yapıldı. Ameliyat sırasında 13 kg olan Agadayı Nuriyev şimdi 4 yaş 9 aylık ve 14 kilogram.

Abdil Akkaş; ilaç toksisitesine bağlı gelişen akut karaciğer yetmezliği nedeniyle 09.01.2016 tarihinde 3,5 yaşındayken DEÜ Hastanesi’nde acil operasyona alındı. Hastaya annesinden alınan sol lob karaciğer ile acil canlı vericili karaciğer nakli yapıldı. Ameliyata girerken 17 kilogram olan Abdil, şimdi 4 yaş 2 aylık… Dört küçük, baba ve annelerinden karaciğer nakli yapılarak yaşama sarılırken, vericilerin de sağlıklı bir şekilde hayatlarını sürdürdüğü ifade edildi.
Türkiye’de ilk canlı vericiden sağ karaciğer naklini DEÜ Hastanesi’nde (1999) gerçekleştiren ve yıllardır bu alanda çalışmalarını sürdüren DEÜ Hastanesi Organ Nakli Merkezi Mesul Müdürü Prof. Dr. İbrahim Astarcıoğlu, çocuk yaştaki organ nakilleri ile ilgili şu bilgileri verdi:
“Çocuklarda en sık doğuştan safra yolları gelişmemiş olan hastalara ön ameliyatlarla kilo kazandırıp, 10 kiloyu bulduktan sonra nakil olma şansı verilmek isteniyor. Kilo artırma şansı verilemeyenlere de 6 – 6.5 kilogram civarında nakil yapılıyor. Çocuk hastalar içerisinde 10 kilo barajı çok önemli. 10 kilogramın altında ciddi komplikasyon ve mortalite (ölüm oranı) artıyor. Çocuk cerrahlarının bu işe el atmaları lazım ya da erişkin grubun içerisinde çocuk cerrahlarının ve çocuk yoğun bakımcılarının birlikte olması lazım. Bugün ülkemizde yılda 1200’ün üzerinde karaciğer nakli yapılıyor ve bunun yüzde 10’u çocuk nakilleri. Bu da yılda ortalama 150 kadar çocuk anlamına geliyor. 10 kilo altındaki nakilleri zor, 10-20 kilo arası orta derecede, 20 kilogramın üzeri ise daha avantajlı olarak ifade edebiliriz. Türkiye bu konuda iyi durumda, ancak kamu sektörü ve özel sektörde nakilleri gerçekleştirenler arasında gelir anlamında özel sektörde çalışanlar lehine ciddi bir dengesizlik olduğu için Kamu Hastanelerinde bir süre sonra nakiller iyice azalacak ve bu alandaki önemli bir eğitim kaynağı da yitirilmiş olacaktır.. Üniversite hastanelerinin nakil merkezleri, özel merkezler ile rekabet edemez duruma geldi. Yılda 100’ün üzerine çıkmayı hedeflediğimiz karaciğer nakilleri son 4-5 yıldır tüm kamu hastanelerinde ciddi oranda düştü. Dört yıldır, yılda yaklaşık 25 nakil yapabiliyoruz. Özetleyecek olursak; bugün yılda yapılan 1200’ün üzerindeki nakilin yüzde 75’i canlı verici kaynaklı ve yüzde 60’a yakını özel nakil merkezlerinde yapılıyor. Yüzde 9’u yabancı hastalar. Yabancı hastalara canlı verici kaynaklı nakil yapılıyor, kadavra sisteminden organ verilmiyor. Onlara, kendi vericilerinden aldığımız karaciğerler takılıyor. Bir başka özellik de; şu anda tüm nakillerin yüzde 40’ına yakını İstanbul’da yapılıyor. Bu nakillerin de yüzde 95’i özel nakil merkezlerinde yapılıyor.”

DEÜ Hastanesi Organ Nakli Merkezi Mesul Müdürü Prof. Dr. İbrahim Astarcıoğlu önderliğindeki Karaciğer Nakli Ekibi ve multidisipliner ekipler, şu anda 14 aylık olan karaciğer nakilli Defne Aygün ve 18 aylık Memiş Arda Bahar’ı sağlığına kavuşturmanın mutluluğunu aileleri ile paylaştı. Keyifli buluşmaya; Doç. Dr. Tarkan Ünek, Yrd. Doç. Dr. Mücahit Özbilgin, Öğr. Gör. Uzm. Dr. Tufan Egeli, Uzm. Dr. Cihan Ağalar’dan oluşan Genel Cerrahi ekibi, Anestezi Anabilim Dalı’ndan Prof. Dr. Sevda Özkardeşler, Prof. Dr. Leyla İyilikçi, Doç. Dr. Ferim Günenç, Gastroenteroloji’den Prof. Dr. Mesut Akarsu, Enfeksiyon Hastalıkları’ndan Prof. Dr. Vildan Avkan Oğuz, Çocuk Gastroenterolojosi’nden Prof. Dr. Yeşim Öztürk, Uzm. Dr. Betül Aksoy, Çocuk Yoğun Bakım’dan Prof. Dr. Tolga Köroğlu, Radyoloji’den Prof. Dr. Funda Obuz, Uzm. Dr. Canan Altay’dan oluşan geniş kadro katıldı.

14 aylık Defne Aygün’ün anne babası Bircan- Hüseyin Aygün ile 18 aylık Memiş Arda Bahar’ın annesi Nazmiye Bahar, başarılı geçen tedavi sürecinin ardından DEÜ Hastanesi doktorlarına ve tüm sağlık personeline teşekkür etti.
Böbrek Nakilli Hastadan Anlamlı Bağış

Dokuz Eylül Üniversitesi Hastanesi’nde 2010 yılında böbrek nakli yapılarak hayata tutunan 58 yaşındaki Kasım Hacıfettahoğlu, böbrek rahatsızlığı nedeniyle tedavi gören hastalara şifa olmak için 7500 TL bağış yaptı. “Dokuz Eylül Böbrek Hastalarına Yardım ve Dayanışma ile Bilimsel Araştırmaları Destekleme Derneği”ne bağışını ileten Kasım Hacıfettahoğlu, Nefroloji Anabilim Dalı Öğretim Üyelerinin düzenlediği törende teşekkür belgesi ile onurlandırıldı.
Diyaliz Merkezi’nde gerçekleştirilen törende Nefroloji Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Taner Çamsarı duyarlı yaklaşımı için Hacıfettahoğlu’na teşekkür etti. Profesör Çamsarı, “Kasım Bey, 6 yıl önce böbrek transplantı yaptığımız hastamız.
Kendisi hayırsever bir insan. Zaman zaman derneğimize bağış yapıyor. Derneğimizin kasası boştu. Yapılan bağış, hastalar, hastane ihtiyaçları ve bilimsel araştırmalar için kullanılıyor. Örnek insan ve hayırsever Kasım Bey’e çok teşekkür ediyoruz” diye konuştu. Şifa bulduğu Dokuz Eylül Üniversitesi hekimleri ve sağlık çalışanlarına emekleri için teşekkür eden Kasım Hacıfettahoğlu da hastalara derman olmak için katkı sağlamaktan büyük mutluluk duyduğunu belirtti.

Prof. Dr. Taner Çamsarı, “Kasım Bey bizim 2010 yılında transplant yaptığımız hastamız. Hayırsever bir insan. Zaman zaman hastaneye, derneğimize bağış yapıyor. Derneğimizin de şu sıralarda kasası boştu adeta. Kendisi bize 7500 TL bir bağış yaptı. Bu para bilimsel araştırmalar için, hastalar ve hastane ihtiyaçları için kullanılacak. Sizlerin huzurunda Kasım beye yaptığı bağış ve örnek davranış için çok teşekkür ediyoruz.
Teşekkür belgesi sundu.
Kasım Hacıfettahoğlu Kimdir;

Hem bilimsel araştırmaları destekliyor, hem hastalara yardımcı oluyor. Bağış bu amaçla kullanılacak.
Öğretim Üyesi Özel Randevu Sistemi
***ÖĞRETİM ÜYESİ MUAYENE ÜCRETLERİ VE RANDEVULARI İLE İLGİLİ DETAYLI BİLGİLERİ ANABİLİM DALI SEKRETERLİKLERİNDEN ALABİLİRSİNİZ.***
*** MESAİ DIŞI ÖĞRETİM ÜYESİ MUAYENE LİSTESİ ***
*** ÇAĞRI MERKEZİ TELEFON NUMARASINDAN 08:00-17:00 ARASI MESAİ SAATLERİNDE RANDEVU ALABİLİRSİNİZ***
*** ÖĞRETİM ÜYESİ MUAYENELERİ İÇİN E-RANDEVU SİSTEMİNDEN 24 SAAT RANDEVU ALABİLİRSİNİZ***
ÖĞRETİM ÜYESİ MUAYENELERİ İÇİN
(0232) 412 98 98
Türkiye’nin Merkezi Tek Endoskopi Ünitesi DEÜ Hastanesi’nde Yenilenerek Hizmete Açıldı

Dokuz Eylül Üniversitesi Hastanesi’nin yenilenerek modern cihazlarla donatılan Türkiye’nin multidisipliner özellikli tek Endoskopi ve Bronskoskopi Ünitesi törenle hizmete açıldı. 10 yıl önce multidisipliner yapıya kavuşturularak Erişkin ve Çocuk Gastroenteroloji ile Göğüs Hastalıkları’nın tüm endoskopi işlemlerinin tek merkezde yapılabilmesi farklılığı ile ülkeye model oluşturan birim, hem teknik altyapısı hem fiziksel alanları geliştirilerek revize edildi.
Rektör Prof. Dr. Mehmet Füzün ve Başhekim Prof. Dr. Mehmet Refik Mas’ın önderliğinde gerçekleştirilen modernizasyon sonrasında; Gündüz Hastanesi içerisinde yer alan Endoskopi ve Bronskoskopi Ünitesi’nin daha önce 4 olan işlem oda sayısı 8’e yükseltildi, Endoskopi ve Bronskoskopi cihazları üst modelleri ile geliştirildi, uluslararası standartlara uygunluk sağlandı.
Başhekim Prof. Dr. Mehmet Refik Mas, Anesteziyoloji ve Reanimasyon Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Atalay Arkan, Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Oğuz Kılınç, Gastroenteroloji Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Hale Akpınar ve Pediatrik Gastroenteroloji Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Yeşim Öztürk’ün ev sahipliğinde gerçekleştirilen törene; Rektör Füzün, üniversite üst yönetimi, Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Tülay Canda, şehir dışında olan Başhekim Mas’a Vekalet eden Başhekim Vekili Prof. Dr. Yücel Arısoy, en yeni tekniği içeren tıbbi cihazları üniversite hastanesinde kullanıma sunan Japonya merkezli Fujifilm’in Türkiye Başkanı Jun Higuchi’nin yanı sıra Ege Üniversitesi’nden duayen Gastroenterolog emekli Prof. Dr. Hanefi Çavuşoğlu, öğretim üyeleri ve sağlık çalışanları katıldı.

Tören, Prof. Dr. Hale Akpınar‘ın bölüm hakkındaki genel bilgi ve yıllar içindeki gelişimini özetlemesi ile başladı. Profesör Akpınar, ünitenin geliştirilmesindeki büyük katkıları için Rektör Füzün ve Başhekim’e teşekkür etti.
Rektör Prof. Dr. Füzün açılış konuşmasında, “20. Yüzyılda tıbbın yaptığı en önemli gelişmelerden biri endoskopidir. Endoskopi Ünitesi’ne muhteşem bir anlam yüklemeye çalışıyorum. Hepimizin bildiği gibi tanı çok önemli ama tanının tedavi edilebilir hale gelmesi daha da önemli. Dolayısıyla endoskopi büyük önem taşıyor. Her ne kadar üniversite hastaneleri olarak maddi sıkıntı içinde olsak da varolmaya çalışıyoruz. Bu kapsamda Rektörlüğün desteği ile ünitemizi yenilemenin gururunu yaşıyorum. Ülkemize hayırlı olsun” dedi.

Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Tülay Canda, akciğer kanserleri ve öncelikli tümörlerin insan yaşamını sınırlayan hastalıklar olduğunu, bu anlamda böyle bir ünitenin varlığının çok önemli olduğunu ifade etti.
Başhekim Vekili Prof. Dr. Yücel Arısoy da konuşmasında şu ifadelere yer verdi: “Kendisi de bir Gastroenterelog olan Başhekimimiz Prof. Dr. Refik Mas adına özetle şöyle söyleyebilirim; özel kurumların giderek daha çok pay aldığı sağlık sisteminde tüm birimlerimizin güncellenip yenilenmesi rekabet açısından büyük önem taşıyor. Biz de bölüm bölüm bu yenilemelerimizi gerçekleştiriyoruz. Hayırlı olsun.”
Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Oğuz Kılınç, Endoskopi Ünitesi içinde önemli bir bileşen olarak bulunduklarını ifade ederek düşüncelerini şöyle dile getirdi: “Merkezi Endoskopi Ünitemiz Türkiye’de bir ilk. Böyle bir merkezde çalışmak, işletme ve insan kaynağını iyi değerlendirme anlamında çok büyük avantajlara sahip. Bu ünitenin bize kazandırılmasında Rektörümüz ve Başhekimimiz önderliğinde başhekim yardımcıları çok önemli çabalar gösterdiler. Göğüs Hastalıkları’nın tüm önemli girişimleri bu merkezde yapılabiliyor. Bu da Türkiye’de referans merkezi haline gelmemizde çok önem taşıyor. Türkiye’nin her yerinden hasta akışı var.”
Fujifilm Türkiye Başkanı Jun Higuchi, “Bu seremoniye katıldığım için çok mutlu ve gururluyum. Bu ünite Türk tıbbı için önemli bir katkı sağlayacak. Teknolojimizi Türkiye’ye üç yıl önce İstanbul merkezi ile aktarmaya başladık. Bu üniteye katkı sunmamıza müsaade edildiği için teşekkür ediyorum” dedi.
NELER YAPILIYOR ?
“Yemek borusundan, kalın bağırsağa, safra yollarından soluk borusuna kadar pek çok görüntüleme Merkezi Endoskopi Ünitesi içerisinde yapılıyor. Bu işlemler, anestezi desteği ile hastalar uyutularak gerçekleştirildiği için hasta konforu en üst seviyede sağlanıyor. Merkezi yapı ve rutin anestezi uygulaması, DEÜ Hastanesi Endoskopi Ünitesi’ni Türkiye’deki diğer endoskopi ünitelerinden farklı kılan en önemli iki özellik olarak öne çıkıyor. Diğer sağlık kuruluşlarında bütün disiplinlerin endoskopi üniteleri ayrı ayrı yer alıyor. Yani Pediatrik Gastroenteroloji’nin, Genel Cerrahi, Gastroenteroloji ve Göğüs Hastalıkları’nın Bronskoskopi üniteleri farklı yerlerde konumlanmış durumda. Tek merkezli yapılanma; hem cihaz donanımı, hem de fiziksel alanların verimli kullanımını sağlaması, hem de zaman açısından avantajlı olması bakımından büyük önem taşıyor.
Anestezi desteği Prof. Dr. Leyla İyilikçi Karaoğlan liderliğinde, sedasyon analjezisi ile hastalar uyutularak son derece konforlu bir şekilde gerçekleştiriliyor. Tüm bu özellikleri birarada taşıyan Türkiye’de başka bir Endoskopi Ünitesi yok. Endoskopi anlamında ülkemizdeki tüm tedavi hizmetleri, DEÜ Hastanesi Endoskopi Ünitesi’nde mevcut. Gastroenterolojik incelemede, yemek borusu, mide, 12 parmak bağırsağı, kalın bağırsağa bakılıyor. İnce bağırsağın hemen tümü çift balon enteroskopi yöntemi ile incelenebiliyor. Bu şekilde tüm gastrointestinal kanalı görmek, herhangi bir patolojik durum varsa bunun biyopsi ile parça alarak tanısını koymak ve tedavi yapma imkanı sağlanıyor.

Kanayan bir ülser varsa, o ülserin kanamasını durdurmak, polip varsa polibi çıkarmak, darlık varsa stent adı verilen tüpler yerleştirmek, yemek borusundan kanayan herhangi bir varis varsa oraya bant atmak tedavi olanakları arasında. Safra yolları ve karaciğer hastalıklarının tedavisiyle ilgili olarak da en modern endoskopik imkanlar ve bilimsel altyapı mevcut. Safra yollarından taş çıkarılması, safra yolları darlıklarının giderilmesi ve yine endoskopik ultrason yöntemiyle hem mide hem pankreas hastalıklarının özellikle tanı ve tedavisinde son derece önemli işlemler yapabiliyor. Göğüs hastalıkları (bronkoskopi) ve pediatrik işlemler de yine bu ünitede gerçekleştirilmektedir.
Bronskopik işlemlerle tüm soluk borularına bakılabilmekte, gereğinde biopsi yapılabilmektedir. Ayrıca iki akciğer arasında yer alan “mediasten” denen boşlukta ki lenf bezelerinden “EBUS” diye bilinen yöntemle biopsi yapılabilmektedir.
Tanı ve Tedavide Önemli Moleküler Patoloji Ünitesi Hizmete Girdi
Hizmet sunumunda uluslararası standartlara uygunluğu ile akredite edilen ve Türkiye’de bu alanda ilk ve tek merkez olma özelliğini sürdüren Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Patoloji Anabilim Dalı, dünya çapında önem taşıyan bir yeniliğe daha imza attı.
Bugüne kadar modern laboratuvar teknik parkı, fiziksel koşulları ve çalışma ofisleri ile güçlü bir altyapısı bulunan bölümde; özellikle kanser hastalarının tedavisine yönelik entegre raporların hazırlanabileceği “Moleküler Patoloji” Ünitesi hizmete açıldı.
Tanısal özellik taşıyan cihazların yer aldığı yeni sistem sayesinde tedaviye yönelik 8 saat içinde hızlı sonuç alınabildiği belirtildi. Sadece bölgemiz değil Türkiye için önem taşıyan yeni ünitenin açılışı; Rektör Prof. Dr. Mehmet Füzün, Patoloji Anabilim Dalı’nın duayen Öğretim Üyesi ve Hatay Mustafakemal Üniversitesi önceki Rektörü Prof. Dr. Şerefettin Canda, Tıp Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Tülay Canda, Başhekim Prof. Dr. Mehmet Refik Mas, Başhekim Yardımcıları, Patoloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Erdener Özer, öğretim üyeleri ve idari personelin katıldığı törenle yapıldı.
Kurulan yeni altyapı ile dünyada patoloji hizmeti veren kurumlarla rekabet edebilecek duruma geldiklerini belirten Patoloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Erdener Özer şu bilgeleri verdi:
“Patoloji Anabilim Dalı olarak kuruluşundan bu yana her zaman yenilik ve gelişmelere adapte olmaya çalıştık. Rektörlüğümüz, dekanlığımız ve başhekimliğimizin katkısı ile önce fiziki şartları düzenledik. Daha sonra ofislerimizi ve çalışma alanlarımızı güncelledik, insan odaklı bir ortam sağladık. Bölümümüzde yapılan tüm işlemler ve yöntemlerin hepsi kalite güvencesi altında devam etmekte. Türkiye’de hala tekiz. Bu da yetmedi, rektörlüğümüzün de katkısı ile en son projemizi hayata geçirdik.
Moleküler teknikleri uygulayabilecek yeni bir altyapı geliştirdik. Artık özellikle kanser hastalarımıza sadece basit düzeyde prognostik bilgi ya da histolojik tanı dışında aynı zamanda morfomoleküler yani hastanın tedavisine yönelik entegre rapor çıkararak hizmet vermek için alt yapımızı tamamlamış olduk. Bu cihazın bu hastanedeki diğer benzeri cihazlardan üstün tarafları var. Bir tanesi yeni cihazımız, IVD dediğimiz tanısal amaçlı kullanılmaya uygun. 8 saat gibi çok hızlı zamanda sonuç verebiliyor, ayrıca açık kanalı bulunduğu için birçok yeni gelişmeye uygun olarak da dizayn edilebiliyor. Yeni bir laboratuvar parkı ile patolojiye gelen materyallerin daha nitelikli raporlanması için altyapımızı tamamlamış olduk. Hem bilimsel açıdan kendimizi geliştirmemiz, hem de verimlilik açısından kurumumuza artı değer sağlayacak bu projenin uygulanmasında destek veren başta Rektörümüz olmak üzere tüm üst yönetim ve emeği geçenlere teşekkür ederim” dedi.
Rektör Prof. Dr. Mehmet Füzün, Patolojinin tıpta en zor ve önemli branşlardan birisi olduğunu belirterek şöyle konuştu: “Üniversite yıllarında en zor iki dersten biri Patoloji diğeri klinikte Çocuk branşı idi. Meslek yaşamında Patolojinin önemini yurtdışındaki deneyimlerimde çok daha iyi anladım. Şüphesiz ki olmazsa olmaz bir branş. Böyle önemli bir alanda kurumumuzu ne kadar geliştirsek azdır. Ümit ediyorum bu ivme ile çok daha büyük başarılara imza atacaksınız. Emeği geçenlere teşekkür ediyorum, hayırlı olsun” diye konuştu.
Duayen Profesör Şerefettin Canda bölüm olarak tarihi bir gün yaşadıklarını belirterek duygularını şöyle ifade etti: “Bu anabilim dalına biz Tülay Canda ile beraber 1979 yılında geldik. O günden bu güne Patoloji Anabilim Dalı’na emek veren burada olan ve olmayan tüm arkadaşlarımıza, bugünlere ulaşmamızda emeği olanlara teşekkür ediyorum. Sağlam temeller üzerinde kurulmuş bir bölümüz. Bundan da büyük mutluluk duyuyorum.
Rektörümüz Mehmet Füzün’e destekleri için çok teşekkür ediyorum.”
Dekan Prof. Dr. Tülay Canda, “Patolojinin tüm bu mekânsal açıdan, araç gereç, kadro açısından gelişimi Rektörümüzün desteği ile oldu. Büyük bir onarım geçirdi. Uzun ve masraflı bir süreç oldu. Burada amaç hocalarımızın daha konforlu bir ortamda çalışmalarının sağlanmasıydı. Bütün akademik kadrolarımız verildi. Laboratuvar donanımlarımız çağdaş teknolojiyi ülke bazında yakaladı ve geçti.
Ekibimiz genç ve özverili. Türkiye’de benim bildiğim en hızlı en doğru rapor çıkaran tek merkez. Özelde bile böyle bir hizmet verilmiyor. Raporlar günü gününe çıkıyor. Hangi koşulda olursa olsun bizim amacımız hastanın işini aksatmadan işimizi yapmak. Ben rektör hocamıza, Başhekimimize tüm katkıları için Erdener Bey’e de girişimleri için teşekkür ediyorum. Umarım yakın gelecekte Moleküler Patoloji Bilim Dalı olarak YÖK tarafından da onanır. Ben herkese çok teşekkür ediyorum” dedi.
Türkiye’nin Patolojide en iyi merkezlerinden biri konumunda olduklarını belirten Başhekim Prof. Dr. Mehmet Refik Mas da, “Yeni metodlar gelişse de başarılı bilim insanları sayesinde bu çalışmalar anlam ve değer kazanıyor. İyi ki varsınız. Bölümümüz Türkiye’nin en iyilerinden olmaya devam edecek” dedi. Laboratuvarın yapılandırılmasına tez çalışması ile katkı veren Patoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Mehtap Ünlü de projenin hayata geçirilmesini sağlayan Rektör Füzün’e teşekkür etti.
Türkiye’nin En Modern Geriatri Servisi DEÜ Hastanesi’nde Hizmete Girdi

Dokuz Eylül Üniversitesi Hastanesi Geriatri Bilim Dalı bünyesinde açılan Türkiye’nin en modern Geriatri Servisi, 13 yatak kapasitesi ile Ocak 2015’ten itibaren hizmet sunumuna başladı. Başarılı ve sağlıklı yaşlanmaya yönelik tedavilerinin gerçekleştirildiği ünite, uluslararası standartlarda hazırlanan altyapısı ile diğer sağlık kuruluşlarına örnek yapı teşkil etti. DEÜ Hastanesi önceki Başhekimi ve Geriatri Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mehmet Refik Mas ile Geriatri Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Ahmet Turan Işık’ın önderliğinde kurulan klinik; özel hijyenik hasta banyo sistemi, müzik terapisi için özel ses sistemli hasta odaları, acil durumlar için çift yönlü kapı sistemleri gibi çeşitli özellikleriyle ülkemizdeki en donanımlı geriatri kliniği olarak öne çıkıyor.
DEÜ Hastanesi Geriatri Bilim Dalı ve Geriatri Kliniği’nin çalışmaları, hasta profili ve hizmet sunumuna ilişkin ayrıntılar şöyle:
Yirminci yüzyıl başlarından itibaren ortalama insan ömrünün uzaması ile geriatri kavramı ortaya çıkmaya başlamıştır. Tahmin edileceği gibi MÖ 5000 yıllardaki gibi beklenen yaşam üresinin 25-30 civarında olduğu bir dönemde geriatriden bahsetmek mümkün değildir.
Yapılan çalışmalar;
- 60-65 yaş ve sonrasının hastalıklarının erişkinlerden farklı bir seyir izlemesi ve farklı bulgularla ortaya çıkabilmesi
- Bu yaş grubunda ilaç etkileşimlerinin çok daha fazla görülmesi
- Normal yaşlanma süreci ile hastalık bulgularının birbiri ile karıştırılabilmesi
- Bu yaş grubunun tedavisinde yer alan hekim sayısının artması ile gerek aşırı/yanlış tedavi oranlarının artması ve gerekse sağlık maliyetlerinin artmasının saptanması
bu yaş grubunun hastalıklarının pediatri gibi bir ayrı branş olarak değerlendirilmesi gerektiğini ortaya koyması ile Geriatri Bilim Dalı ortaya çıkmıştır.
Geriatri; 60-65 yaş ve üstü hastaların sağlık sorunları, hastalıkları, sosyal ve fonksiyonel yaşamları, yaşam kaliteleri, koruyucu hekimlik uygulamaları ve toplum yaşlanması ile ilgilenen bilim dalı olup iç hastalıklarının bir yan dalıdır. Geriatri Uzmanı ünvanı, hekimlere 4 yıllık iç hastalıkları uzmanlık eğitimi üzerine, içerisinde zorunlu nöroloji ve psikiyatri rotasyonların olan 3 yıllık geriatri yan dal eğitiminden sonra verilmektedir.

Kimler Geriatri Ünitesine başvurabilir?
- -65 yaş ve üstünde olup hipertansiyon, şeker hastalığı gibi dahili hastalıkları olanlar
- -Osteoporoz
- -İdrar ya da gaita kaçırma
- -Unutkanlık şikayetlerine neden olan bellek bozukluğu (Alzheimer Hastalığı, yaşa bağlı unutkanlık ya da diğer demanslar (Bunama))
- -Depresyon
- -Düşme
- -Beslenme bozukluğu
- -Bası (yatak) yaraları
- -Çoklu ilaç kullanımı (polifarmasi)
- -Uyku problemi olanlar
- -Herhangi bir kronik hastalığı olmayan ancak düzenli sağlık kontrollerini yaptırarak ya da aşılama, meme muayenesi gibi koruyucu sağlık hizmetlerinden faydalanarak ‘Başarılı Yaşlanmak’ isteyenler
- -Bakıma muhtaç yakınlarının bakımından sorumlu kişilerde ortaya çıkan bakıcı tükenmişliği olan hastalar,
Geriatri Ünitemize başvurabilirler. Polikliniğimize başvuran her hastaya ayrıntılı geriatrik değerlendirme yapılmaktadır.
Ayrıntılı Geriatrik Değerlendirme:
Çok kapsamlı bir hikaye alma ve dahili, nörolojik ve mental muayeneyi kapsayan ayrıntılı fizik muayeneye ek olarak; banyo, giyinme gibi temel günlük yaşam aktiviteleri; telefon kullanma, alışveriş, yemek hazırlama gibi enstrümental günlük yaşam aktiviteleri; görme değerlendirme testi; işitme testi, mobilite, denge ve düşmelerin değerlendirilmesi beslenme durumunun değerlendirilmesi; istemsiz idrar ve büyük abdest kaçırmanın sorgulanması; unutkanlık başta olmak üzere yalılarda sık görülen Alzheimer Hastalığı gibi bunama nedenlerinin araştırılmasına yönelik yönelik geriatrik kognitif değerlendirme; geriatrik depresyonun değerlendirilmesi ve ayrıntılı ilaç sorgulaması yapılır.
Buna ilave olarak yapılan aile görüşmesi ile de yaşlının evdeki durumu hakkında da bilgi edinilir. Bu kadar kapsamlı bir inceleme birçok hastalığın daha belirti vermeden önce dahi teşhis ve tedavisini mümkün kılar. Bir hastaya ayrılan süre ortalama 45 dakika olmaktadır.
Türkiye’de aktif çalışmakta olan 8 merkezden birisi olan DEÜ Tıp Fakültesi Geriatri Bilim Dalı bünyesinde “Yaşlanan Beyin ve Demans Ünitesi” de barındırmaktadır. Bu ünite, özellikle Yaşlılarımız ve yaşlı yakınlarının korkulu rüyası haline gelmiş olan kognitif bozukluklardan Demans ve Alzheimer Hastalığı ile ilgili konularda oldukça yetkindir. Bu konuda gerek ulusal gerekse uluslararası çalışmalarda yer almaktadır.
DEÜ Tıp Fakültesi Geriatri Bilim Dalı, Ocak 2015 itibariyle 13 yataklı son derece modern bir klinikte yatan hastalarına hizmet sunmaya başlamıştır. Bu klinik düşmelerin önlenmesine yönelik uygulamalar, özel hijyenik hasta banyo sistemi, müzik terapisi için özel ses sistemli hasta odaları, acil durumlar için çift yönlü kapı sistemleri gibi çeşitli özellikleriyle ülkemizdeki en donanımlı geriatri kliniği olma özelliğini taşımaktadır.
Yaşlanan Beyin ve Demans Ünitesi bünyesinde
- Demans Tanı ve Tedavi Birimi
- Laboratuar
Nörokognitif Değerlendirme Birimi:
Her türlü kognitif yıkım için değerlendirme yapılabilmektedir
BOS Analiz Birimi:
Özellikle yüksek riskli hastalardan PreAlzheimer ve erken evre hastaların değerlendirilmesi için beyin omurilik sıvısında Amiloidβ1-42, total Tau ve fosfo Tau ölçümleri yapılmaktadır.
• Bakım Veren Birimi
Sadece demans hasta yakınları için değil yaşlılarda ki diğer hastalıklar nedeniyle gelişen Bakıcı Tükenmişliği ile mücadele edilmektedir.
• Beyin Bankası
Alzheimer başta olmak üzere bütün demansların kesin tanısı için beyin dokusunun incelenmesi şarttır. Bunun dışında yapılan değerlendirmelerle demansa neden olan nörodejeneratif süreçler ancak “olası” ya da “muhtemel” tanılar olmaktadır. Bu nedenle hem kesin tanı için hem de hasta yakınları için potansiyel net riskin anlaşılması için takibini yapmış olduğumuz hastalarımız ve yakınları rızaları olduğu takdirde vefat sonrası beyinlerini bağışlamaktadırlar. Bu beyinlerin incelemesiyle hastalığın kesin tanısı mümkün olmaktadır. Böylece hasta yakınları için gerçek (mevcut) risk faktörleri ile mümkün olduğunca mücadele edilmeye çalışılmaktadır. Ülkemizde bir ilktir.
Geriatri Bilim Dalı Öğretim Üyeleri:
Prof. Dr. Ahmet Turan IŞIK Geriatri Bilim Dalı Başkanı
Prof. Dr. Mehmet Refik MAS
Yrd. Doç. Dr. Derya KAYA
Geriatri Bilim Dalı Yan Dal Araştırma Görevlileri:
Uzm. Dr. Pınar SOYSAL
Uzm Dr Saadet KOÇ OKUDUR
Uzm Dr Esin AVŞAR
Hafta içi her gün saat 08:30-16:00 saatlerinde poliklinik hizmeti verilmektedir. Salı ve Perşembe günleri Prof. Dr. Ahmet Turan IŞIK tarafından, unutkanlık yakınması olan ya da başta Alzheimer Hastalığı olmak üzere bütün demans (bunama) hastaları için ve Cuma günleri de Bakım Verenler (Yaşlılara bakım veren yakınları için) için özel olarak poliklinik hizmetleri yürütülmektedir.
Hastalarımız poliklinik randevularını, çalışma saatleri içinde geriatri poliklinik sekreterimize başvurarak kendileri ya da yakınlarıyla alabilecekleri gibi, 0 232 412 43 45 numaralı telefonu arayarak da alabilirler.
Ayrıca, hastanemiz web sitesinden de (http://hastane.deu.edu.tr) online olarak randevu alınabilmektedir.


DEÜ Hastanesi’nde Dünya Standartlarında Tüp Bebek Tedavisi

Tüp bebek tedavisinde 2002 yılından itibaren Türkiye’nin örnek merkezleri arasında hizmet veren Dokuz Eylül Üniversitesi Hastanesi Tüp Bebek Merkezi, ülkemizde yeni yaygınlaşan “Yumurta dondurma” uygulaması ile çocuk sahibi olmak isteyenlerin yeni umut ışığı oldu. 13 yıldır yüzlerce aileye anne baba olma sevinci yaşatan modern ünitede şimdi de; yumurta rezvervini kaybetme riski ile karşı karşıya olan ya da genç yaşta kanser tedavisi görmesi gereken hastalar için yasal uygulamalar kapsamında yumurta dondurma işlemi yapılmaya başlandı.
DEÜ Tüp Bebek Ünite Sorumlusu ve Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Erbil Doğan, dünya standartlarındaki başarı oranı ile tüm bölgeye hitap eden çalışma koşullarına sahip olduklarını belirterek şu bilgileri verdi:
“Günümüzde kadınların işgücüne artan oranda katılımı, kariyer isteklerinin artması, evlenme ve çocuk sahibi olma isteklerinde ertelemeye yol açarken bu durum kadınlarda doğurganlığın azalmasına neden olmaktadır. Bu ve benzeri nedenlerle tüp bebek için merkezimize başvuranlara en modern koşullarda hizmet sunuyoruz. Eylül 2014’ten itibaren devletin yasal olarak başlattığı yumurta dondurma işlemini de uygulamaya başladık.
Özellikle genç yaşta kanser olmuş, radyoterapi ve kemoterapi alacağı için yumurtalık fonksiyonları duracak olan hastalar, yumurtalık rezervi azalmış, yumurtalık cerrahisi geçirmiş olan hastalar ya da erkeklerde sperm sayısını azaltacak hastalıklarda bu yöntemi uyguluyoruz. Bu işlem, dünyada 2013’den sonra deneysel olmaktan çıkarak rutin bir tedavi haline girdi. Artık dondurulmuş oositler kullanılarak elde edilen embriyolar ile konvansiyonel yöntemle elde edilen embriyoların gebelik oranları da aynıdır. Türkiye’de de önceleri sadece embriyo dondurma işlemi vardı. Yasal altyapı tamamlandıktan sonra yöntem, yumurta ve sperm dondurma şeklinde geliştirildi.
Biz, merkezimizde iki Kadın Doğum hekimi, üç embriyolog ve üç hemşireden oluşan uzman kadromuzla haftanın 7 günü uluslararası standartlarda hizmet veriyoruz. Yumurta toplama işlemi takip isteyen bir işlem ve laboratuvarımızda bu takibi yapıyoruz. Örneğin kanser tedavisine başlayacağı için doğurganlığını kaybedecek hastanın kemoterapiye başlamadan önce yumurtalarını dondurup ileride tedavisi bittiğinde kullanabilecek şekilde saklıyoruz. Hasta menopoza girmiş olsa bile dondurulmuş yumurtalar kullanılarak bu hastalardan gebelik sağlanıyor. Üniversite hastanesi olarak SGK ile anlaşmamız olduğu için maliyet yüksek değil. İlaçlar ve tedavinin bir kısmını devlet karşılıyor.
Devlet daha önce iki deneme için ödeme yapıyordu, şimdi üç denemeye yükseldi. Bugüne kadar pek çok ilki gerçekleştirdiğimiz merkezimizde çocuk sahibi olmayı arzu eden çiftlerin mutluluklarını paylaşmak bizleri de çok sevindiriyor ve heyecanlandırıyor.”

Tüp Bebek Merkezi’ne kimler başvurmalı?
“Bir yıllık evlilik süresini dolduran ve korunmasız ilişkiye rağmen gebelik durumu olmayanlar merkezimize başvurabilir. Bu süre, 35 yaşın üzerindeki kadınlarda 6 ay ve daha erken olmalı. Temel testler yapıldıktan sonra direkt tüp bebek mi yoksa diğer tedavi yöntemlerinden mi yararlanılacak buna karar verilir. Tüplerin ikisi de çalışmaz durumda ise erkekte ciddi sperm bozuklukları varsa direkt tüp bebek yapılır. Bunun dışında bazı hastalarda cerrahi gerekebilir, bazılarında basit yumurtlamayı uyarıcı ilaçlar vermek uygundur, hafif erkek faktöründe aşılama tedavisi de faydalı olabilir.”
Türkiye’nin İlk Meslek Hastalıkları Bilim Dalı ve Kliniği DEÜ Hastanesi’nde Kuruldu

Dokuz Eylül Üniversitesi Hastanesi, Sağlık Bakanlığı’nın 2012 yılında uzmanlık alanı kabul ettiği Meslek Hastalıkları uzmanlığı ve hizmeti konusunda ilklere imza attı. 2013 yılında Meslek Hastalıkları Bilim Dalı’nı kurarak uzmanlık eğitimine başlayan ve Türkiye’nin ilk Meslek Hastalıkları Uzmanlık öğrencisini alan DEÜ Tıp Fakültesi, bu süreçte Meslek Hastalıkları Polikliniği’ni hizmete açtı. 1,5 yıldır devam eden hizmet sunumu ile yaklaşık 400 hasta değerlendirildi, 20 Nisan 2015’ten itibaren de Türkiye’nin ilk Meslek Hastalıkları Kliniği 3 yataklı olarak hizmete girdi.
Dokuz Eylül Üniversitesi Hastanesi Meslek Hastalıkları Polikliniği’nde; Prof. Dr. Arif Hikmet Çımrın ile birlikte, Türkiye’de bu alanda yetişmiş ilk Uzman hekim Ayşe Çoşkun Beyan ile Uzm. Dr. Nur Şafak Alıcı ve Dr. Ayşe Vasfiye Ertuğrul görev yapıyor.

Kalp Hastalarına Lions Desteği

Sağlık, eğitim ve çevre konularında topluma hizmet ve yardımı ilke edinen İzmir Bahar Lions Kulübü Derneği üyeleri, Dokuz Eylül Üniversitesi Hastanesi Kardiyoloji Servisi’nde tedavi gören hastalar için bir oda tanzim etti, Anjiyo bölümünde günübirlik hastaların kalabileceği bir ünite kurulması için de seferber oldu.
Uluslararası Lions Dernekleri 118-R Yönetim Çevresi Federasyonu 2015-2016 Genel Yönetmeni Mevlüt Güven ve önceki dönem Federasyon Yönetmeni Nasuhi Öndersev eşliğinde DEÜ Hastanesi’ni ziyaret eden İzmir Bahar Lions Kulübü üyeleri; Hastane Kardiyoloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Bahri Akdeniz, Hastane Başmüdürü Tevfik Eser ve Hastane Müdürü Yaşar Akar’ın ev sahipliğinde Kardiyoloji Servisi’nde hizmete giren odanın açılışını yaptı. Profesör Akdeniz ve Başmüdür Eser, modern hasta odasının tefrişatı için bağışta bulunan Bahar Lions Kulübü Üyesi Neval Hallaç’a değerli katkıları nedeniyle plaket vererek teşekkür etti.
Şifa bekleyen hastalara faydalı olabilmenin büyük onur ve mutluluğunu yaşayan üyeler, günübirlik hasta ünitesinin de en kısa sürede açılması için harekete geçeceklerini belirtti. Hayırsever üye Neval Hallaç, “Bizlere bu fırsatı verdiği için üniversite ve hastane yetkililerine çok teşekkür ediyoruz” dedi.
Sosyal Sorumluluk Projesi kapsamında anlamlı bir çalışma gerçekleştirdiklerini belirten 118-R Yönetim Çevresi Federasyonu Genel Yönetmeni Mevlüt Güven, “Ben Alanya’dan geliyorum. İzmir Bahar Lions Kulübü üyelerimiz örnek bir faaliyette bulundu. Ne mutlu ki dünya çapında çok iyi doktorların hizmet verdiği bir ülkede yaşıyoruz. Lions Dernekleri Federasyonu olarak Dokuz Eylül Üniversitesi Hastanesi’ne destek çalışmamız, 2010-11 döneminde başlamıştı, şimdi yeni bir çalışma ile sosyal sorumluluk faaliyetimizi sürdürüyoruz. Lionsların ana hedefi; sağlık, eğitim, çevre, görme engelliler ve çocuklarla ilgili projeleri hayata geçirmektir. Bu bağlamda Dokuz Eylül Üniversitesi Rektörü ve Hastane Başhekimi başta olmak üzere tüm yöneticilere sundukları fırsat için teşekkür ederiz” diye konuştu. Konuklara Kardiyoloji Servisi ve diğer üniteler ile ilgili bilgi veren DEÜ Tıp Fakültesi Kardiyoloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Bahri Akdeniz, Lions üyelerinin desteği ile şifa bekleyen hastalara önemli katkı sağlanmış olacağını belirtti.

Tüp Bebekte Yeni Teknolojiye KOSGEB Desteği

Dokuz Eylül Üniversitesi Teknoloji Geliştirme Bölgesi’nin (DEPARK Sağlık) 2015 yılında bünyesine kattığı firmalardan “Koek Biyoteknoloji”nin, bebek özlemi çekenler için geliştirdiği “Mikro akışkan çip teknolojisi”, Bilim Sanayi ve Ticaret Bakanlığı kuruluşu olan KOSGEB’den (Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeleri Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı) tam destek aldı. 2012’de mütevazı miktarda üretilen mikro çiplerin tüm dünyada daha fazla tanıtılıp tüketici ile buluşturulmasına yönelik DEPARK öncülüğünde seferberlik başlatıldı.
Tüp bebek uygulamalarında çığır açan ve Koek Biyoteknoloji tarafından üretimi sürdürülen mikro akışkan çip teknolojisinin, gebelik oranını yükselterek özellikle erkek kısırlığından kaynaklı sorunlarda çiftlerin bebek özlemini sonlandırmada büyük başarı yakaladığı belirtildi. Yurt içi ve yurt dışında sayısız merkezde uygulama alanı bulduğu ifade edilen teknik sayesinde, normal yollardan bebek sahibi olamayan çiftler için dünyadaki gelişmelere paralel olarak Türkiye’de de ileri teknoloji yöntemler kullanılmaya başlandığı vurgulandı. Firma yetkilisi Emre Memo yeni uygulamayı şöyle özetledi: “Döllenme için en verimli spermlerin seçilmesi alanında uygulanan yöntemlerin başında mikro akışkan ve biyoteknolojik çipler geliyor.
Türkiye’de İstanbul, İzmir, Ankara, Adana, Bursa, Muğla, Konya, Eskişehir, Kayseri, Manisa, Samsun, Antalya, Kırklareli, Van, Mersin ve KKTC’deki merkezler ile birçok gelişmiş ülkede başarıyla uygulanan bu yeni yöntem, eski yöntemlere karşı avantajlarıyla farkını ortaya koyuyor. Önceki yıllarda, tüp bebek tedavisinde spermlerin seçiminde santrifüj adı verilen yöntem daha yaygın olarak kullanılıyordu.
Bu yöntemde; bir makine içerisine konulan sperm hücreleri, yüksek bir devirde döndürülmesi sonrasında mikroskobun altında el girişimi ile ayrıştırılıyordu. Ancak yöntemde; başarılı sonuçların yanı sıra sperm hücrelerinin dakika 3 bin devir hızla dönmesi nedeniyle hücrelerin DNA ve yapılarında bazı bozulmalar meydana gelebiliyordu. Geliştirilen mikro akışkan ve biyoteknolojik çip (mikroçip) uygulaması ise tüp bebek tedavisinde kullanılacak spermlerin en iyisini, en kalitesini seçme ve kullanabilmeyi mümkün hale getiriyor.
Bu sistemde sperm hücreleri, tıpkı doğal ortamındaki gibi çiplerin üzerindeki mikroskopik kanalların başında bırakılıyor ve bir anlamda yarıştırılıyor. Kanalların özel dizaynı sayesinde sadece en sağlıklı, DNA’sı hasar görmemiş spermler kanalın sonuna ulaşırken, zayıf spermler ise ayrı bir yerde toplanıp, iyilerden ayrıştırılıyor. Böylece, seçilen en sağlıklı spermler ile sağlıklı gebelik ve sağlıklı embriyolar elde ediliyor.”

İngiliz Hasta Gloria Rhodes DEÜ Hastanesi’nde Şifa Buldu

Kuzey Kıbrıs Türk Türk Cumhuriyeti’nde (KKTC) yaşayan İngiliz uyruklu hasta Gloria Karabina Rhodes (66), geçen yıl tanı aldığı akciğer kanseri tedavisi sürecinde geldiği DEÜ Hastanesi’nde başarılı bir ameliyat geçirerek şifa bulmanın sevincini yaşadı.
Ocak 2015’te akciğerindeki kitle nedeniyle KKTC’de kemoterapi tedavisi uygulanan ve rahatsızlığı kontrol altına alınan Gloria K. Rhodes, daha sonra cerrahi işlem yapılmak üzere tavsiye ile Dokuz Eylül Üniversitesi Hastanesi’ne geldi. Rhodes, DEÜ Tıp Fakültesi Göğüs Cerrahisi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Aydın Şanlı ve ekibi tarafından ameliyat edildi ve akciğerinin sağ üst lobu alındı, yaklaşık bir ay hastanede tedavi gördükten sonra taburcu olacak duruma geldi.
Öneri üzerine geldiği Dokuz Eylül Üniversitesi Hastanesi’nde çok iyi hizmet aldığını, moralinin yüksek olduğunu belirten Gloria Karabina Rhodes duygularını şöyle ifade etti: “14 yıldır Kıbrıs’ta yaşıyorum. Oradaki doktorlar, Türkiye’de akciğer cerrahisi alanında uzmanlaşmış bir hastaneye gidebileceğimi belirtti. Dokuz Eylül Üniversitesi Hastanesi önerilince İzmir’e geldim.
Bu kente ilk kez geliyorum. Türk doktorların ve sağlık görevlilerinin yakın ilgi ve desteği beni çok mutlu etti. Burada her şey mükemmel. Doktorum ameliyatımın başarılı geçtiğini söyledi. Kendisine ve tüm ekibine teşekkür ediyorum. Bu hastaneyi herkese öneririm.”
DEÜ Hastanesi Yönetim Hizmet Binası Törenle Açıldı

Dokuz Eylül Üniversitesi Hastanesi’nde Servisler Girişi yanına inşaa edilen 5 katlı Başhekimlik Hizmet Binası törenle açıldı. 4667 metrekarelik alana inşaa edilen Hastane yeni hizmet binasında; Başhekimlik , Hastane Müdürlüğü ve bağlı birimleri, Döner Sermaye İşletme Müdürlüğü, Saymanlık Müdürlüğü ve toplantı salonları yer alıyor.
Yara İyileştirmede Bir İlk; Elektrikle Acısız Tedavi

Dokuz Eylül Üniversitesi (DEÜ) Hastanesi’nde yaklaşık iki yıl önce hizmete açılan Türkiye’nin kamudaki ilk Yara İyileştirme Polikliniği’nde, “Elektrikle acısız tedavi” yöntemi uygulanmaya başladı.
Birçok Avrupa ülkesinden önce DEÜ Hastanesi’nde sunulan bu yeni hizmet ile özellikle diyabetik ayak gibi kapanmayan yaralara ağrısız, iltihapsız ve ucuz şifa olanağı sağlandı.
Dünyada 1800’lü yıllardan itibaren uygulanan elektrikle yara tedavisinin yakın zamana kadar artı ve eksi elektrik kablolarının yaraya uygulanarak akım verilerek sağlandığını ifade eden Balkan Ülkeleri Yara Dernekleri Konfederasyonu Başkanı ve DEÜ Tıp Fakültesi Yara İyileşmesi Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Ali Barutçu uygulanan yeni tedaviyi şöyle anlattı:
“Danimarkalı bir bilim adamı tarafından 2012'de icat edilen kablosuz elektrik stimülatöründe kablo yok. Yunanistan’da da kullanılan bu cihaz, verdiği ışıkla havanın oksijen ve atomundaki yükleri değiştiriyor. Negatif yükle yüklenen oksijenler yara yüzeyine yapışıyorlar. Yaranın derinindeki pozitif yükle yara yüzeyinde oluşan negatif arasında elektrik akımı başlıyor. Deride elektrik akımı oluyor ve böylelikle iyileşme sağlanıyor. Açık yaralar ağrısız, iltihapsız ve ucuz maliyetle iyileşiyor. Bu yöntem, deri yaralarının yanı sıra diyabet hastalarında ve kemik iyileşmesinde kullanılabiliyor.”

Bacağı kesilmekten kurtuldu
Yara İyileştirme Polikliniği’nde elektrikle tedavi yönteminin uygulandığı ilk hasta olan Maruf Aslan (50) DEÜ Hastanesi’nde yapılan tedavi sayesinde bacağının kesilmekten kurtulduğunu belirterek şöyle konuştu: “1995 yılından bu yana venöz yetmezliği ile mücadele ediyorum. Ozon tedavisi dahil bir çok yöntem denendi, ancak bacağımdaki yaralar geçmedi, en son doktorlar bacağımın kesileceğini söyledi. Son olarak Dokuz Eylül Üniversitesi Yara İyileştirme Polikliniği’ne geldim, burada elektrikle tedaviye başlandı. Önce yaraya ameliyatla yama yapıldı, ağrısız ışık yöntemiyle de tedavim tamamlandı. Bacağımı keseceklerini söylemişlerdi, şimdi kurtuldum. Doktorlarıma çok teşekkür ediyorum.”